Sunuş (101)

Erdemin peşinde koşup onura toz kondurmayan kaç er kaldı acaba! 

Tarihte toplumlar değişik zamanlarda kendilerini yeniden yapılandırma adına durumlarını gözden geçirme ihtiyacı hissederler. Sonra ‘yapılandırma’ adına yürüyüş başlar. Saptamalar doğru yapıldıysa eğer yani rüşte doğruysa gidiş, ne ala… Yok saptamalar doğru yapılamadı ve rüştten uzaklaşma yolunda bir devinimse yaşanan, yazık ki ne yazık!

Hangi dönemi yaşıyor insanoğlu? Hangi deneyimleri dikkate alarak yaşıyor,neyi hedefliyor, nereye ulaşmaya çalışıyor? Rüşdüne erdiğini, felaha doğru yürüdüğünü mü zannediyor? Zannediyor diyoruz çünkü kurtarıcı diye yapıştıkları her geçen gün daha fazla cendereye sokuyor kendisine inananları… Çünkü hikmetten uzak tutum, bilinçten yoksun heyecan ve neye – kime duyulduğu belli olmayan coşkunluklar genelde hazin sonuçlar doğurmuştur. Bu bağlamda hikmet, vahyin üzerinde durulmaya değer gördüğü bir kavramdır. Hikmetten uzak söz ve davranışlar sadra şifa hiçbir çözüm ortaya koymadığı gibi sahibini de ‘elin maskarası’ konumuna düşürecektir.

Allah’ın hiçbir sözü boşuna değildir. Hikmetli olduğu gibi onur koruyucudur da onun her sözü. Onun için ısrarla uzun ve meşakkat göze alınarak hikmeti anlamaya çalışmalı her mü’min. Vahyin günle, hayatla bağını en iyi şekilde kurmanın yolunu aramalı değil miyiz?

Günün sorunları ve modern paradigmanın ortaya çıkardığı sekülerleşmeyle hesaplaşmak kaçınılmazdır. Bu da ancak göz kaçırmadan, ‘ötekini’ yok saymadan; İslami formla şekillenmiş, eleştirel dil ve eleştirel zihni yeniden üretmekle mümkün olabilecektir. Sabit ve değişkenleri netleştirme her geçen gün kendini biraz daha fazla hissettirmektedir. Peki ‘nasıl ve nereden bir hareket noktası?’ diye sorulacak olursa buna yanıt vermek pek de kolay değildir. Fakat düşünceye şekil veren kalıpların gözden geçirilmesi sanırız güzel bir başlangıç olacaktır. Biraz daha somutlaştıracak olursak yaratıcının din, insan, ahiret, bilgi, akıl, toplum, hukuk, edep, otorite, eğitim, mutlulukla kastettikleri ile seküler, maddeperest dünya görüşünün kast ettikleri arasındaki farkı bulmak durumundayız. Hülasa hayata anlam verip görünmeyen fakat yokluğu kaosa sebep olan değerleri aslına rücu ettirmek durumundayız.

Söylediklerimizin somut şekilde anlaşılması açısından bir değer üzerinde birkaç cümle söylemek gerekirse: Bilmek, tefekkür etmek… İlmi edinmenin kadın – erkek herkese farz olduğuna inanan bir din ‘ilm’ in de ne olduğunu açıklamıştır. Gereksiz bir yığın malumat sahibi olmak mıdır ilm’, yoksa bilginin ardındaki kasta, murada ulaşmak mı? Yine aynı din/İslâm gereksiz bir yığın malumat sahibi olmayı, hayata yön vermeyen bilgi sahiplerini ‘kitap yüklü merkebe’ benzetmektedir. Bu manada tefekkürü kendine prensip edinmiş olup tefekkürü de tanımlamaktadır. ‘Aklın manaya doğru ilerlemesi’ ve nihayet manayı idrak ve temellük etmesi… İmana ulaşmayanı ‘aklını kullanmayan’ kabul edip pislik içerisinde kalmalarını murad etmiştir. Hal böyleyken, ilmi malumat sahibi olmakla eşdeğer gören seküler anlayışla ne gibi bir ortak paydadan bahsedilebilir ki! Tefekkür etmekten bilgi-değer arasındaki irtibati/aklı kuramamış anlayışın size öğreteceğinden değil sizin ona öğreteceklerinizden bahsedilebilir.

Dünya bugünleri de mi görecekti! ‘Değer’ kendini bilmez batıdan, ‘adalet’ kendine, hayatına zulmetmeyi adet haline getirenlerden ‘hakikat’ felsefi unsurlardan devşirilmiş mistiklerden mi öğrenilecekti! Ondan eman mı dileyecekti! Temyiz hakkı sadece Allah’a ait olan ‘başörtüsü’ konusunda bile ‘zulme’ batmış merciden adalet ve hak ummak zillet değil de nedir!

Evet, dinin hakikati konusunda sağlam temele sahip olmayan, hikmetten uzak tavırlardan kaçınmalı… Belki de çok düşünüp bir konuşmalı, konuşmakta, hareket etmede düşünülmeden adım atmaktansa muhkem adımı bulana kadar beklemek daha makul gözükmektedir. Rabbimiz biz Müslümanlara lütfetsin, coşkun bir kalp, duru bir zihin, muhkem bir tavır yalnız Allah’a duyulan haşyet… 

Düzeltme: Değerli okurlarımız, geçen ay Süleyman Arslantaş’ın yazısında ‘merhum Özal’ ifadesi sehven ‘müteveffa Özal’ olarak olarak yazılmıştır. Yazarımızdan özür diler, siz değerli okurlarımızın dikkatine