Sunuş (16)

BEKLEMEK 

Dünden bugüne, bugünden yarına Allah’a kavuşmayı beklerken… Gah hak ettiğimiz, gah hak etmediğimiz beklentilerimiz var elbette.

Beklemek… Hayatta insanlar birçok isteklerinin gerçekleşmesini bekliyorlar. Fakat, kendilerinden bekleneni yerine getirmeyi ihmal edebiliyorlar. Birçok insandan bizim için fedakarlık yapmalarını beklerken, bizden beklenen fedakârlıkları yerine getirebiliyoruz mu acaba?

Sıkıntılı anlarımızda Rabbimizden acilen yardım beklerken, biz Allah’ın dinine yardım ediyoruz mu acaba?

Hayat arkadaşlarımızın bir Hz. Ali ya da Hz. Hatice gibi olmasını beklerken, biz bir Ali ya da Hatice olabiliyoruz mu?

Çocuğumuzdan saygı-sevgi beklerken, biz onlara bekledikleri sevgiyi, ilgiyi verebiliyoruz mu acaba?

Hülasa; bu sorgulamaların örneklerini çoğaltmak mümkün. Lakin sonrasında vereceğimiz cevaplar hangi boyutta?

Allah’tan yardım beklerken, yardıma layık olacak neler yapıyoruz. “Babalarınız, eşleriniz, oğullarınız, kardeşleriniz, akrabalarınız, mallarınız, kesaddan korktuğunuz ticaretiniz, evleriniz… Cihad etmekten daha sevgili ise Allah’ın emri gelinceye kadar bekleye durun” 9/24 diyorsa Kur’an kişi de bunları kaybetme endişesiyle hakkı hakikatı yaşamıyor, yaşatmıyorsa yardım beklemek şurada kalsın, azabı beklemek gibi bir hitapla karşı karşıya… 

“DÜNYALIKLARINIZ CİHAD ETMEKTEN DAHA SEVGİLİ İSE BEKLEYİN BAKALIM. BİZ DE BEKLEMEKTEYİZ.” 6/158

Evet, kimileri salih amel işlemek için bekler ken, kimileri de iman etmek için bekliyor. Beklerken bazılarının yapmak için beklentileri var elbette. İnfak etmek için zengin olmayı beklemek… Okuyup ilim sahibi olmak için çoluk çocuğun büyümesini beklemek. Namaz kılmak, başını örtmek için rüya görmeyi beklemek (sakallı yaşlı bir dedenin gelmesi gibi) sanki; Kur’an bu emirleri yerine getirmek için yetmiyor.

Bekleyin, biz de beklemekteyiz. 

Çok merak ediyorum, iman edip salih amel işlemek için neyi bekliyorlar acaba? Gerçekler bu kadar açıkken ve her gün yanı başımızda insanlar dünya hayatını terk edip giderken ne bekleniyor?

“Onlar hala kendilerine ille meleklerin gelmesini, yahut Rabbi’nin gelmesini veya Rabbi’nin ayetlerinden birinin gelmesini mi bekliyorlar. Rabbinin ayetlerinden biri geldiği gün daha evvelden iman etmiş veya imanında bir hayır kazanmış olmayan hiç bir kimseye imanı asla fayda vermez. De ki; “Bekleyin! Çünkü biz (de) bekleyicileriz.” 6/158

O halde biz beklemeyelim, bizden beklenenleri yaşayıp takdiri Allah’a bırakalım.

“Iman edenlerin Allah’ı ve Haktan ineni zikir için kalplerinin saygı ile yumuşaması zamanı hala gelmedi mi? Onlar daha evvel kendilerine kitap verilip de üzerlerinden uzun zaman geçmiş, artık kalpleri kararmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan bir çoğu fasıklardı.” (Hadid: 16)

İşte ayette okuduğumuz gibi iman ettikten sonra imanını beklemeye alıp, salih ameller işlemeyenlerin kalpleri kararıyor, katılaşıyor. Buna fırsat vermemek için “hayırlı işlerimizde acele edip” daha sonra Allah’ın yardımını, nusretini bekleyelim. Aksi halde beklemek nafile.

Bu hususu anladık zannediyorum. Bekleme salonu müslümanları olmayacak cennet karşılığında canımızı malımızı Allah’a satacağız inşallah. 9/111

Hayatta bir de hiç beklenmedik olaylarla karşılaşma ihtimali var. Hayat bu… “Canlardan, mallardan ürünlerden eksiltmekle” İmtihan oluyoruz. Beklenmedik bir anda kapımızı çalan bir dizi imtihan sorusu ve bu sonucu hiç beklemiyordum terennümleri, sukutu hayaller, feveranlar.

“Her şeyin iyisini düşünmek kadar kötü gelirse tedbirini de ihmal etmemek gerekir” diyor Abdulhamit Han. Ruhumuzu bu düşünceyle beslersek bize göre olumsuzluklarla karşılaşınca daha iyi mukavemet gösterebiliriz herhalde.

“Evini hazır tut misafir gelebilir; kendini hazır tut ölüm gelebilir” sözünden hisse kaparsa insan beklemediği bir anda da gelse pek tedirgin olmaz.

Ama hayat bu ya… Bazen dalıp gidiyoruz. Sanki dünya ebediymiş, dünyalıklar bize kalacakmış gibi.

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence,bir süs aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir… Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir… Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve Peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun.” 57/20.21

Bu ayetleri iyi idrak edince koşuşturmalarımızı, beklentilerimizi daha iyi yönlendireceğimize inamıyorum. Ve yaptığımız işlerin karşılığını insanlardan beklemek yerine ecri zayi etmeyen Allah’tan beklemeyi bileceğiz. İnsanlardan da çok şey beklememek gerekiyor herhalde. Şairin dediği gibi; “Ne vefa beklersin insanoğlundan/Ahsen-i takvimdir ama kötüye kayması da mümkündür.

Bu mümkünat içerisinde hayata hazır olmalıyız. “Ummadığımız taşlar baş yarabilir; yumuşak atların çiftesi sert olabilir.”

Beklentilerimizle hayatı idame ettirirken bir de bekleten insanlardan dem vuralım. Sözünde durmayan, randevusuna geç kalan, dakikalarca hatta saatlerce insanları bekletenler ama beklemeye tahammülü olmayanlar. Lütfen! bir yerlerde bazı şeyleri kararlaştırdıysanız vaktinde olun ve zamanında yerine getirin. Zamanında yapılmayan iş, zamanında edilmeyen iman gibi fayda vermez.

Çok şey beklemeyelim insanlardan dedik. Sonra terennüm ederiz güftelerle: “Bekledim de gelmedin gözyaşımı silmedim” diyerek.

Tırnağımız varsa başımızı kaşıyalım, kendi gözyaşımızı kendimiz silelim. Silelim silmesini de yine de yardımlaşalım. Müminin derdiyle dertlenelim. Bizden beklenenleri mümkün mertebe yerine getirelim. İyilik yapmakla insan aşınmaz. Beklemekle de İslam yaşanmaz.

“Tor top dürülüp bekleyenlerin, ne umut etmeye ne de kıyamet ganimeti beklemeye hakkı yoktur.”

Sizleri Allah’a emanet ederken, (hakkımız var mı bilmiyorum) dergimize ilgilerinizi bekliyoruz. Haziran ayında beraber olmayı ümit ediyoruz.

Vesselam…


NOT: Dergimiz yazarlarından M. Selami Çekmegil’in geçen sayıda çıkan yazıdan dolayı mütessir olduğunu duyduk. Onun müteessir olmasından biz de müteessir olduk. Saygı ve sevgilerimizi ifade etmek isteriz.”