Sunuş (209)

Ey Yahuda İskariot, dilin kurusun!

30 dirhemlik gümüş için mi jurnalledin; arkadaşın, yoldaşın, yoldaki izin Meryem oğlu Mesih İsa’yı?! İhanetin canını yaktı, intihara kadar götürdü seni. Peygamberlere, mesajlarına ihanetin bedeli ağırdı oysaki. Hangi toplum peygamberî mesaja ihanet etmiş de felah bulmuş?

12 havariden biri olma izzet ve şerefi neyine yetmedi? Sen gittin, 11 kalmadı havariler, on ikincileri eklendi ve on iki havari de İsa Mesih (a.s.) gibi hak dâva uğruna yakıldı, çarmıha gerildi, can verdi. Hepsi vaadine sadık birer erdi.

Sen arkadaş olmamışsın İskariot! Senden hiç yoldaş olmazmış zaten.

Nasıl bir pişmanlık temizler seni, nasıl bir tövbe yola getirir?

Her zaman öyle değil mi zaten ‘verdikleri söze sadakat gösterenler’ ve ‘va’d gününü unutup 30 dirheme meyledenler.’

Çarmıhta görmeyi isterdik seni de. Hayır hayır, acı sevicilik değil bizimki. Aslında meselemiz sen de değilsin biliyor musun? Kendimizle bizim derdimiz, kendimizle sorunumuz. Yoksa biliriz, ‘Herkesin putu kendine şirin, herkes başkasının putuna İbrahim.’ Seni konuşmanın ardında, çömelmiş, iki kolunu dizlerinin yanına sıkıştırmış, tedirgin ve korkak gözlerimizden daha büyük kalbimizde taşıdığımız korku!

Ey İskariot, sana değil ta’nımız; içimizdeki ikiyüzlülüğe. Nasıl bir tövbe temizler bizi, nasıl bir dönüş, nasıl bir rıza, nasıl bir teslimiyet?

30 dirhemin, çarmıhı göze alamamanın ve İsa’ya (a.s.), Muhammed’e (a.s.) sevgimizin arafında yaşıyoruz. Sevgi denir mi buna bilmem ki? Yoksa bir alışkanlık mı ya da çokça duymakla kol kola gezen bir bağımlılık mı bizim için?

Arafta yaşamak yordu bizi.

Tövbeyi, tövbe etmeyi öğrenmek için konuşuyoruz. Tövbenin arkeolojisi değil; deontolojisi…

***

Dergimizin bu sayısına katkılarını esirgemeyen tüm yazarlarımıza teşekkürler. Bizlere iştirak eden siz değerli okurlarımıza da, sunduğunuz okur olma teveccühünüzden dolayı bilhassa teşekkür ediyoruz.

Ya Hak! Sözlerimizi hayr eyle! Gayrısını def eyle!