Sunuş (46)

BİSMİLLAHİRRANMANİRRAHİM,

Yaşama yaradan Rabbin adıyla başlamak… Bir başka anlam, bir başka haz veriyor müslümana. Yaptığı işin müslümanca olmasına dikkat ediyor. Ve ondan elde edeceği sevabı düşünüp daha bir gayrete geliyor müslüman… Öyle ya, o diğer insanların bekleyemediği ecirleri Allah’tan bekliyor…

Yaratan Rabbimizin izniyle 4.Kasım ayında da sizlerle beraberiz. Hamd olsun. Geldiğimiz süreç zorluklarla da olsa geldik bugünlere. Şükrolsun. İnşallah önümüzde daha güzel, daha muttaki günler vardır. Bu ümitle yaşam anlam kazanıyor. Aksi halde davası olmayanların, yaşama sevincini nereden aldıkları merak konusu… 

İşte dava sahibi insanların mücadelelerindeki asalet. Filistin, Çeçenistan ve daha niceleri… Seyredilirken yüreğin dayanmadığı manzaraları birebir yaşayan o insanlar daha bir güçlü, daha bir azimli. Dua edelim, Allah azimlerini artırsın ve ayaklarını sabit kılsın.

Galiba, canlarını ve mallarını Cennet karşılığında Allah’a satmaya kararlılar. Satışınız mübarek olsun. Sararan yaprakların toprağa düşmesi gibi toprağın bağrına şehid düşen güzide insanlar… Allah onlardan razı olsun.

Aslında insanın bağrını yakan konular, olaylar. Söylenmiyor ki söyleyesin bazı şeyleri.

Evine hırsız giren ev sahibi, kahvede mübalağa ederek alınan şeyleri anlatmaya başlamış. Ne aldığını iyi bilen hırsız da oradaymış. Ev Sahibi anlattıkça doluyor, kendini zor tutuyormuş. Şu kadar şey çaldım, diyecekken geri vazgeçiyormuş kendini ele vermemek için. Sonunda dayanamayıp, elini masaya vurup: “Söylenmez ki söyleyesin” deyip rahatlamaya çalışmış.

İşte söylenmiyor ki söyleyesin. Sözü kendimize değil de yaradana bırakalım: “Zulmedenler, yakında nasıl bir devrime uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir!”26/227

Sonbahar ayı ile birlikte tabiatın da beti benzi sarardı. “Sıçramak için durmak gerekir” miş ya…

Yeniden yeşermek için sararmam, gülmek için ağlamak, kolaylığa ermek için zorluk, cennete gitmek için (iman)salih amel, cehenneme gitmek için zulüm-batıl, kazanmak için çalışmak, okumak için yazmak, yazmak için de okumak gerekirmiş. Biri diğerinin müsebbibi olan vasıtadan kaçınmamak gerekir. Hoşumuza gitmese de bazı işler, hoşumuza gidenler için gereklidir. Dünyadan da çok hoşnut olmaya gerek yok. Zira bırakılıp gidilecek şeyler. Aslında Yüce Allah’a teslimiyet insanı hoş tutuyor, hoşnut olma yoluna götürüyor. Biz Allah’tan hoşnut olunca O da bizden hoşnut oluyor. Hoşnut olmasını bilmeyen insanlarla mücadele etmek ne de zor. Bu açık bir gerçek olduğu halde batılı hoşnut etmeye çalışan, taviz üstüne taviz veren insanlara ne demeli. İşte Kur’ani cevap: “Siz onların dinine girmedikçe onlar sizden hoşnut olmazlar.” Tek başına Allah’ın zikredilmesinden hoşlanmayan (39/45) insanlardan da Allah hoşnut değil. Yazık iki arada bir derede kalan insanlığa.

“İşte, siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler…” 2/119

Birinin varlığı ile diğeri yok olacaksa kişi kendini yok eden şeyi nasıl sever, insanın hafsalası almıyor. Demek ki bilgisizlik; insanı, dostunun yüz karası, düşmanın maskarası yapıyor.

Yine dergimiz yazarları, toplumu cehaletten kurtarmak için yazılar yazmışlar. Biz de bunları derleyip size Nida şeklinde takdim ediyoruz. Her ne kadar tabiat sararsa da sararmayan Çam ağaçları misal cehalete inat daima yeşermeye çalışıyor müslümanlar. Allah say’lerini, sayılarını artırsın. Amin.

Sizlerle 2000’le, 2001’in arasını ayıracak Aralık ayında, Hakla Batılı ayırma gayretinde beraber olacağız inşallah. Allah’a emanet olun.