Sunuş (36)

Çağ – rışım

Bismillahirrahmanirrahim rabbi zidni ilmen ve fehmen biavnillah la havle vela guvvete illa billahil aliyyül azim

Dünya kim bilir kaçıncı yüzyılını yaşıyor?.. Yalan tarihe göre, kimi taraflar 14. yüzyılı yaşarken, kimi taraflar da 21. yüzyıla adım atıyor. İçinde yaşadığımız Dünyayı yönetenlere göre 21. yüzyıl… Bu yüzyıl insanlığa neler getirecek, neler götürecek bilemiyoruz. Belki de sonuna kadar görmek bize nasip olmayacak. İki yüzyılın ortasında yaşayan bizler gidenden çok hayır görmedik. “Perşembenin gelişi Çarşambadan belli” oluyorsa durum bize yine kan-zulüm-gözyaşı çağrıştırıyor. “gelen gideni aratacak” sa gidene güle güle diyemediğimiz gibi gelene de “hoşgeldin” diyemiyoruz.

Biz ne dersek diyelim, Dünya bu yüzyıla kendini kaptırdı gidiyor. Globalleşen Dünyada Asr-ı saadetin varisleri olanlar ne yapacaklar acaba?. Mirasyedilikten vazgeçip yeniden sermayeyi gözden geçirip atak yapacaklar mı acaba? İslam esasına dayanıp düştüğü yerden kalkıp hareketlenecek mi acaba? Yoksa hal ve gidişatlarıyla batılın şu tesbitlerinin altına imza atmaya devam mı edecekler acaba?

“İslamcılık… Müslüman toplumların elde edemediği modernliği reddetmekten başka hiçbir ufuk göstermiyor insanlara…

İslamcılarda 60’lı yılların sonundan bu yana birikenler başta olmak üzere, toplumsal ve ulusal alanda bastırılmış olan sınırsız istekleri kendilerine sermaye yapmaktalar.”(Güçsüzlük isteği, P. Boniface sh.51)

İçimi sızlatıyor bu ifade. Genel olarak doğru bir tespit. Belki fert olarak doğruyu yaşayanlar var. Lakin bu sosyolojik açıdan durumu tashih edemiyor. Öyle bir hale geldi ki müslümanım deyip İslamı temsil edemeyenler bir yazarın tabiriyle 

“Türkçe’si bozuk, zevki arabesk, ahlakı bukalemun” refah arkasında koşturup çağın gereklerine fazlasıyla boyun eğen yön tutturmamış insanlar..

Gelecekte bu insanlık hiç de hayırla yad edilmeyecek. Said Çekmegil’in Çağdışı adlı kitabındaki şu paragrafa altına imzamı atarak buraya almak istiyorum. 

“…Kirli zihniyetlerin esiri kuklaların, çaresizleri ezip kavurduğu iffetsizlerin rağbet gördüğü, masumların horlandığı; elmasın mahcup, ziftin mağrur olduğu çağ! Bu çağ değil mi?

…Böylesi çağların dışında değil, içinde olmaktan utanıyorum…

İyilerin mahcup, kötülerin mağrur olduğu bu çağ; insanlığın şakilerini şımartmış, saidlerini mahzun etmiş bulunuyor. Bu alem böyle gitmez; ya tamamen batacak ya adalet hakim olacak; ne olursa olsun sonuç mümine cennet olacak.”

Bir saide olarak üzülüyorum…Bu gidişatın düzelmesi için azami gayret göstermezsem toplumların cezası dünyada verildiği için umumi azaptan kendimi kurtaramam. “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bize azap etme Allah’ım!” diye münacaatta bulunup fiili duayla direnç göstermek istiyorum.

Fakat şu acı bir gerçek ki mikrofona kim sahip ise onun sesi daha çok işitiliyor; diğeri cılız bir ses olarak sadece çevredekilere duyurulabiliyor, tabii o da duymaya istekli insanlar tarafından.

O halde tekrar yineliyorum ki globalleşen dünyada mikrofonu elimize almaya çalışmalıyız. Resulümüz, önderimizin Medine’de site devleti kurması bir rastgelelik değildir. Bizi ite kalka sürüklemeye çalıştıkları yerlere gitmeyelim, oyunlara gelmeyelim. Mevcut oluşumlar, hem cepteki paramızı, hem de kafamızı ve kalbimizi kullanmamıza engel oluyorsa metodu Resulullah ile hepsine “LA” demeyi becermeye çalışalım. Güneş sağ elimizde, Ay sol elimizde olsa ne işe yarar ebedi kurtuluşu sağlamıyorsa…

Ne acı ki, “Bilgi tıkıştırılmış, kültürle yoğrulmuş kafalar, 4 yaşındaki çocukların çizgi film seyretmesi gibi aktörleri sınıflandırıyor,iler ve kötüler diye” (age.Güçsüzlük isteği)

Ne acı ki yine bu çağda; “işlevleri gereği toplumlar aydınlatmaları gerekirken, kendilerine özge tutkularla körleşen aydınlar, toplumun ufkunu kararttılar.” (Bilgelerin İhaneti, La Trahison)

Evet asırlar var ki, İslam alemi de bu sıkıntıyla boğuşuyor. Ufkunu açması gereken Kitabı Kerimi (yanlış okuduğu için) okuduğu halde karardıkça karanyor. Kurani emirle ‘kovulmuş şeytandan ve ön düşüncelerden arınarak” Kur’anı okumaya başlamalıyız, başlamalıyız ki, ayağa kalkabilelim. Sahabe gibi ‘on ayeti anlayıp gücümüz yetenleri hayata geçirip diğer on ayete’ çalışmalıyız.

Böyle bir gayretin içine girersek inşallah bu yüzyıl islami ümitleri çağrıştıracaktır aksi halde mevcut durum devam edecektir. Akif’in tabiriyle ‘Semere gönüllü olduktan sonra semercinin değişmesi’ vaziyeti düzeltmeyecektir.

Bu çağ, bir sabahı çağrıştırmalı. “İnsanları Allah’a çağıran, salih amellerde bulunan ve ‘ben müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” 41/33

Çağrımızın, çağrışım yapması için insanlarla ilişkilerimizin düzgün ve adil olması gerekir.

Çağrışım; insan zihninin en önemli işlerinden biridir. Hayatımızın ayrı yönlerinde çeşitli olaylar (fizyolojik ve psikolojik) bizi etkiler ve etkileriz. Doğruluğumuzun doğruyu çağrıştırması gibi.

Çağrışım olayının birtakım ilişkilere göre olduğunu söylüyor bilimciler:

Yakınlık Kışın soğuğu hatırlatması gibi; (mümin penceresinden) günahın cehennemi hatırlatması, kafirin cehaleti, zulmü hatırlatması…

Benzerlik: Yeşil bir halının, bir çayını düşündürmesi; Mümini görünce Allah’ın hatırlanması, ateşin cehennemi hatırlatması ki ‘ateşe dayanabildiğin kadar günah işle’ ilkesi, Tesettürü görünce müslüman hanımın hatırlanması ve takva örtüsü vs…

Karşıtlık Hak deyince Batılın hatırlanması…

Demek ki, bazı durumlar, başka durumları otomatik olarak ve kendiliğinden canlandırıyor:

İman etmenin salih ameli getirmesi,küfrün nisyanı getirmesi, insanın yedikçe iştahının açılması, okudukça okumasının gelmesi, derginin kapağını açıp okumaya başlayınca otomatikman her biri birbirinden güzel, akıcı ve istifadelendirici yazılan bitirmeye yöneltiyor. Ben daha fazla söylenmesi gerekenleri onlara bırakıyor aradan çekiliyorum. “çağlar üstü İslam’ı yeniden hatırlamak mı istersiniz, Adaleti mi, yitirdiklerimizin acısının tasvirini mi, bayramı nasıl ihya edeceğimizi mi ve daha bir çok konuyu yine bu sayımızda bulacaksınız.

” Rabb’im girmiş olduğumuz yüzyıla bizi doğrulukla girdir; sana gelmeyi doğrulukla nasip et; Bayramımızı mübarek et”.

“..Allah’ın çağrısına uyanlara en güzel karşılık (cennet) vardır. Çağrıya uymayanların hesapları ise çok kötü olacaktır” 13/18. Bu ayet bize neyi çağrıştırıyorsa ona göre…

vesselam.