Sunuş (17)

KAÇIRDIKLARIMIZ

Hayatın tik takları arasında “Bir köşe kapmacadır insan kaçıyor” Kaçıyor gerçeklerden kovalarcasına günlerini. Hangi yola kaçsa yakalanıyor insan hayatın çıkmazlarında. Bir kaçış ve kovalamaca devam ediyor. Nereye kadar. “O gün insan, “Kaçacak yer neresi der Hayır hayır! Hiçbir sığınak yok. O gün durak yeri ancak Rabbinindir.” (75/10-12) İşte ayeti kerimeyi okuduk. Başımızı ellerimizin arasına alıp düşünelim. Rabbimizden kaçamayacağımıza göre doğruları yaşamaktan kaçış niye? Ölüm korkusu mu? “De ki, “Eğer ölümden ve öldürülmekten kaçıyorsanız, firar size asla fayda vermez. (Bilfarz verse bile) pek az istifade ettirilirsiniz. (33/16)

“Nerede olursanız olun, ölüm size yetişir. Velev ki muhkem kalelerde olun. (4/78). Realite bu. Kaçarken yakalanıyoruz. Sonuç baştan bellidir yakalanıyor insan, bir ömür çiğnendiği toprak kucak açıyor. O zaman kaçarken yakalanmak yerine Allah’ın tavsiyesini dinleyip gönül huzuruyla gideceğimiz yere gidelim. felfirru ilahi. “O zaman hemen Allah’a kaçın. (Ona itaat etmek, isyan etmemek suretiyle ikabından sevabı dönün, tevhide gelin) 51/50

Allah’ın sakin kucağına sığınarak yersiz endişelerden kurtulmak. Bu teslimiyeti gösteren insan, ne ölüm korkusuyla Allah yolunda çalışmaktan geri duracak ne fakirlik endişesiyle Allah yolunda harcamaktan kaçınacak ne de heva ve hevesinin peşinden koşarak ebedi alemini zayi edecek. Eğer bu teslimiyeti göstermezsek kitabı solundan verilenin nedameti gibi pişmanlık duyarız. İşlenen amellerden kaçmak isteriz. (69/25-27) Fakat ne çare! “O gün ona vardıklarında ne yapıyor idiyseler kulakları, gözleri ve derileri hep aleyhlerine şahitlik edecektir. (41/20) Bu şahitlerden de kaçamayacağımıza göre… 

Dünyada iken elimizdeki fırsatları kaçırmayalım diyorum, şimdiye kadar diyenler gibi. Ama nedense hep elimizden kaçtıktan sonra anlıyoruz bazı gerçekleri. “Eyvah! Nasıl da kaçırdım. Tam gözümün önündeyken nasıl nasıl.” diye hayıflanıyoruz. Bazı kaçtığını sandığımız olaylar vardır ki takdir-i ilahi böyle istemiştir. Bu durumda hayıflanmaya gerek yok. Aksi halde şeytana uymuş oluruz. Fakat bazen öyle ihmallerde bulunuruz ki bu gafletin nihayetinde kafesteki kuş gibi uçar gider gözümüzün önünde. Neler mi gider? Gençliğimiz, zamanımız, sevdiklerimiz ve bize verilen fırsatlar.

“Günde bir taşı bina-i ömrümün düştü yere Can yatar gafil, binası oldu viran bihaber…” (Niyazi Mısri)

Hatta fırsatların önümüze gelmesini beklemeyelim. “İşte bunlar, hayırlarda yarış yaparlar. Hem de öne geçmişlerdir.” (23/61). Hayırlı bir iş söz konusu olduğunda kenar köşe kaçmak yerine ben de varım diyen yarışçılardan olalım. Atasözündeki tavsiyeye uymayalım. “Nerede yemek oraya giriş, nerede iş oradan kaçış.” Biz yemek hususunda davet edildiğimiz yere gidelim. Hayırlı iş hususunda da yapmamız gerekenleri de üstteki ayeti kerimeden öğrendik inşallah. 

Bir de yanlış davranışlarıyla, dikkatsiz konuşmalarıyla çevresindekileri kaçırtan insanlar var. Bunlar da bu halleriyle kendilerini yalnızlığa mahkûm ederler. Sonuçta kendilerine zarar verirler. Ya İslam’ı yaşanmaz hale getirerek zorlaştıranların İslâm’dan kaçırdıklarının zararı n’olacak; Montesqui: “Kitabınıza baktım imrendim. Sözde inananlara baktım iğrendim. Onlar ki benim 50 sene geç Müslüman olmamın müsebbibidirler.” der. O halde tavırlarımıza çok dikkat edelim, kaçırdıklarımız ve kaçırttıklarımızdan mes’ulüz.

Eğer insan aklını vahiyle yönlendiriyorsa dünyada kendisine verilen Allah’ı razı etme fırsatını kaçırmaz. Dostlarını görme, ziyaret etme fırsatını asla kaçırmaz. Allah’ın zikrinin yapıldığı ortamlara gitme fırsatını da asla kaçırmaz. Velhasıl dakik olmayan insanlar otobüsü, treni, uçağı kaçırır da sonra eli ayağı birbirine dolaşır.

Dünyada kaçan otobüsün yerine yenisi gelir de ahiret trenini kaçıranların vay haline! 

Diyeceklerimiz çok aslında ama okuyucuyu da dinleyiciyi de kaçırtmamak lazımdır. Her şey bir yana Allah’ı razı ederek yaşayanlardan ve ona kaçanlardan olalım. 

Selam ve dua ile…