Sunuş (21)

Ekim’de Ekin 

Ekmek fiili, duyguların düşüncelerin pratiğe dönüşmesi ile bir icraatın meydana gelmesidir. Bir sonuç elde etmek isteyen kişinin onun gereğini yapmasıdır. Bunun için de isteme fiilinin gerçekleşmesi, daha sonra ekilecek tohumun (düşüncenin) belirlenmesi gerekir.

Kaliteli bir tohum, kaliteli işlemle verimli toprak da emeğin karşılığını verecek, ekme filini gerçekleştiren kişinin yüzünü güldürcektir.

“Güzel bir kelime, kökü sabit (ve sağlam) ve dalları semada olan bir ağaç gibidir ki (ağaç) Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir durur” İbrahim: 24-25. Davet de böyledir. Canlı ve mübarek tohum gibidir. Nereye ekersek Allah izniyle meyve verir.

Necip Fazıl’ın dizesiyle:
“Tohum saç bitmezse toprak utansın” derken, çevremizdeki kötülüklerden muzdarip kalınca, iyi tohum saçanların, saçma yeteneği olanları boş vermişliği bir kez daha üzüyor insanı.

Islah edilmeyen kıraç bırakılan topraklarda nasıl ki rastgele otlar biterse, öğretilmeyen kıraç bırakılan beyinlerde de rastgele ideolojiler, izmler boy verecektir.

“Kötü bir kelimenin hali de(gövdesi) toprağın üstünden koparılıvermiş kötü bir ağaç gibidir ki onun hiç bir sebat (tutunma ve yerinde kalma kabiliyeti) yoktur.” İbrahim:26

Ve bunlar da huzur bulamayacak o izmden bu ideolojiye koşacak, koşarken verdiği huzursuzluklar da insanlığı bunaltacaktır. Bunalırken de çevresinde güzel meyve verme gayretinde olanlara tahammül edemeyecek ve iyice dallanıp gürleşecek ki o iyilere zemin kalmasın da kötülüğünü rahat sergilesin.

O halde, güzel meyve veren hakkın temsilcilerine çok iş düşüyor. “Yılanın başını küçükken ezip” kötülüklere meydan vermemeliyiz. Dünya tarlamıza iyi tohumlar ekip iyi yeşermesi meyve vermesi için de parazit otları çekip koparmalıyız ki Allah bize rahmet eylesin.

Unutmayalım ejderhalar bir zaman yavruydu. Fakat, “küçükken kıyamadık, büyüyünce de aşamadık.” Ve beslenen kargalar da gözümüzü oymaya başladı. Temennimiz bu acılar bir daha yaşanmasın ibret alsın insanımız. Acılarından kendine ders çıkarsın.

“Hiç ibret alınsa idi, tarih tekerrür eder miydi?” Yoksa, ektiğimizi mi biçiyoruz? Ama bazen insan ekmediğini de biçmek zorunda kalabilir, kendinden öncekilerin ektiklerini biçerek.

Bu düşüncelerimle birlikte şunu söylemek istiyorum. Ekim ayını iyi değerlendirip tohumlarımızı ekelim. Bildiğim kadarıyla adından anlaşıldığı gibi (EKİM), sonbaharda dikilen ağaçların üzerinden bir yıl geçmiş gibi olurmuş. Bizim de gönüllere dikeceğimiz fidanlar yazın rehaveti gelmeden boy verip yeşerir inşallah.

Tolstoy, “Bize yeri kazarak ekim için kullanmamız gereken küreği kullanmayıp küreğin korunmasına gayret sarf edilmesi nasipsiz kalmamızla sonuç verir” diyor. Yani ahireti kazanıp cennete gitmek için bize verilmiş dünyada, araçları Allah rızası için kullanmamız gerekirken amaç haline getirirsek cennet lütfundan nasipsiz kalırız. “Eğer biz dinler, yahud aklımızı kullanır (insanlar) olsaydık şu çılgın cehennem yaranı içinde bulunmazdık.” Mülk: 10

Selam, dünya tarlasına ahirette toplayacağı güzel ecirleri kazandıracak tohumları diken bahçivanlara. İnşallah dergimiz de bu ayki sayısıyla bir tohum daha ekmiş olur.

Bir dahaki sayıda beraber oluncuya kadar kalın Allah rızasıyla