Sercan Ünğan-
“İnsanlar sevilmek için yaratıldılar,eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.” Cemil Meriç
İletişimin gelmesi ve iletişimin bitmesi… Başlığa zahiri anlamda baktığımız vakit çok ciddi bir tezatla karşı karşıya kalmaktayız. Çünkü iletişim literatürdeki anlamıyla; duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması ise iletişimin gelmesi ile iletişim nasıl son bulabilir?
Burada dikkatimizi çekmemiz gereken nokta kavramlar ve dış dünyadaki cisimler değil, bizim onlara yüklediğimiz anlamlardır. Ki kavramlar bizim onlara yüklediğimiz anlamlar nispetinde değer kazanır veya kaybederler.
Başlıktaki ilk iletişimden kasıt; iletişimin kolaylaşması, iletişim aletlerinin geliştirilmesi (cep telefonu, bilgisayar, tablet, sosyal medya, facebook, twitter, instagram, whatsApp vs.), iletişimin hızlanması ve kitlelerin birbirine daha hızlı ulaşmasıdır. Kısacası birçok haberleşme alternatifinin oluş/turul/masıdır.
Başlıkta değinilen, bittiğinden bahsedilen ikinci iletişim ise; diyalogların içinin boşalması, niteliğini yitirmesi, özsel değişiklikler içinde olmasıdır.
Günümüzde kitle iletişim araçları sosyolojik anlamda insanların elleri ve ayakları gibi önemli bir konuma sahip olmuştur. Düşünelim; ellerimizin veyahut ayaklarımızın olmadığını… Büyük ölçüde manevra kabiliyetimiz kısıtlanacak ve işlerimizi kolaylıkla halledemeyeceğimiz bir durumla karşı karşıya kalmış olacağız.
Hayal dünyamızda; cep telefonu, internet vs kısacası bütün iletişim aletlerinin olmadığını canlandıralım… Bunu yaptığımız vakit bu aletlerin günlük yaşantımızın derinliklerine ne denli nüfuz ettiğini hissetmiş olacağız ve bu unsurlar olmadan işlerimizin yarım kalacağı da kaçınılmaz bir gerçektir. Peki, bu aletler var iken gerçekten işlevlerini kusursuz bir şekilde yerine getirebilmekte midir? Ya da sorumu şöyle sormalıyım: Hayatımızda olmazsa olmaz dediğimiz kitle iletişim araçlarından doğru ve sağlıklı bir şekilde faydalanabiliyor muyuz?
Haberleşme amaçlı ortaya çıkan telefonlar, haberleşme hususunda bir kolaylık mı sağlamaktadır yoksa yanı başımızdaki insanın sesini soluğunu kesen bir barikat mı olmaktadır? Bilgiye hızlı olarak ulaşım imkânı sağlayan tarayıcılar bizi hedefimize hızlı bir şekilde götürmekte midir yoksa hedefimizden hızlı bir şekilde sapmamızı mı sağlamaktadır? Twitter, instagram, facebook gibi sosyal paylaşım ağları sosyalleşmeyi hızlandırmakta mıdır yoksa asosyalliğe yapay bir sosyallik görüntüsü mü kazandırmaktadır?
Kitle iletişim araçları cismâni varlıklar olduğu için özne (yani insan) olmadan hiçbir anlam ifade etmez. İleride kendi kendine yeten, bilinçli makinelerin var olacağı söylense ve bu yolda yapılan çalışmalar bir hayli fazla olsa da günümüz koşullarında bu düzeye ulaşmadığı için iletişimsizliğimizin günahını bu araçlara yükleyemeyiz.
Bilgisayar, elektronik posta, haberleşme ağları vs icat olmadan önce insanlar mektup, telgraf gibi (günümüz tabiriyle -her ne kadar yanlış olsa da- ilkel) yollarla iletişim kurmakta, duygu, düşüncelerini kısa ve öz bir şekilde ancak daha dikkatli ve özenli anlatmak durumundaydılar. Çünkü öyle olması gerekiyordu. Mektupta yanlış şeyler yazıp gönderdiğiniz vakit, günümüz haberleşme aygıtlarında olduğu gibi gönderinizi hemen silemiyordunuz ve yeni bir mektup, yeni bir bekleme süreci, yeni bir sıkıntı zamanı…
Günümüzde iletişim araçlarında yaşanan baş döndürücü icatlarla birlikte haberleşme de hızlı bir şekilde gelişmektedir. Yanlış yazdığınız zaman “delete”, yanlış gönderdiğiniz zaman “gönderiyi sil”/”gönderiyi düzenle”…
İş bu denli kolaylaşınca diyaloglardaki derinlik, yerini yüzeysel bir sohbet havasına bırakmakta, tefekkür dolu metinlerin yerini, anlam ve düşünceden yoksun yazılar almakta…
Okuduğum bir kitapta kadim filozofların: “Sana kısa mektup yazacak kadar vaktim yok!” gibi bir ibare kullandıklarına şahit olmuştum. Îcâz dedikleri, az sözle çok şey anlatma sanatı bu olsa gerektir belki de.
İletişim aygıtlarının gelişmesi birçok kolaylığı beraberinde getirirken aynı zamanda bazı tahrifatlara da yol açmıştır. Bu tahrifatlardan bir tanesi de; insanların okuma, anlama, çevresindeki insanlarla bilgi paylaşımı gibi konularda gerilemesi olarak adlandırılabilir.
Tefekkür, insanların en büyük dayanaklarından biridir. Bunu söylemek ne kadar acı olsa da iletişim imkânlarının artması mütefekkir insanların sayısının azalmasıyla orantılı gibi durmaktadır.
Tefekkürü engelleyen birçok etken varken bir de iletişim araçlarındaki arama motorları gibi kolaylıklar (tüm faydalarının yanında) insanların, düşünme yetisini kaybetmesine neden olmaktadır. Çünkü onların yerine düşünen birçok insan vardır, bunlara ulaşmak da bir hayli kolay… Bu nedenledir ki insanlar: “Benim yerime düşünen biri var, ben neden düşünüp yorulayım ki?” gibi bir düşünce yapısına zihinlerini ipotek ettirmişlerdir.
Cemil Meriç’e atfedilen bir söz şu şekildeydi: “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.”
İletişim aletleri, sosyal medya, haberleşme ağları hayatın nesnesi olması gerekirken; özne hâline gelerek insanları nesneleştirmeye başlaması dördüncü maymunu piyasaya sürmüştür: ‘Görmedim’, ‘duymadım’, ‘bilmiyorum’un yanında yeni maymunumuz ‘telefonla meşgulüm’ demektedir.
İnsanların, zihin yapılarını değiştirip gözlerini açmadıkça tüketim endeksli bir iletişimin kölesi olmaya devam edeceği aşikârdır. Bu kölelikten kurtulmak istiyorsak, iletişim aygıtlarının bize yön vermesi değil; bizim iletişim aygıtlarına yön vermemiz gerekmektedir.