Manipüle Edilmiş Zihinler ya da Başkaları İçin Yaşamak

Dünya tarihine bakıldığında, neredeyse bütün iktidarların kendi çağlarının imkânları ölçüsünde iktidarlarını devam ettirmek ya da güçlendirmek için bazı manipülatif tekniklere başvurdukları görülecektir. Aynı durum insanların zihinlerini etkilemek, inançlarını değiştirmek veya savaşma kapasitelerini kırmak için de söz konusudur. Genellikle temel düşünce, “Amaca götüren her yol mubahtır” düşüncesidir. Toplumsal güvenin sarsılması veya sosyal dokunun zarar görmesi pek de umurlarında olmamıştır manipülatörlerin. Kitle iletişimini mümkün kılan teknolojik aygıtlar geliştikçe manipülasyonlar bu araçlar üzerinden artmış, çeşitlilik göstermiştir.

Şu soruların yöneltilmesi gerek: Kendimiz olmamız için ne kadar izin verilmektedir? Kendi kararlarımızla mı yoksa başkalarının kararlarıyla mı hareket ediyoruz? Özgür irademizle mi meylettiğimiz şeylere yöneliyoruz? Sosyal medyayı sürekli takip eden birisi takip ettiklerini kendi tercihleri ile mi gerçekleştiriyor? Birilerinin gerçekleri çarpıtmak için yoğun bir şekilde çalıştığı, algılara müdahalede bulunduğu, iradeleri yönlendirdiği bir toplumda “çoğunluğun kabulü”nden söz edilebilir mi? Kitleler olup bitenlerin ne kadar farkındadır? İnandıklarımız gerçek mi, algı mı?

Egemen güçler veya iktidar sahipleri hem kendi iktidarlarını koruyabilmek hem de politikalarını devam ettirebilmek için bazı araçlarla kamuoyu oluşturmaya çalışırlar. Çünkü egemen güçlerin, iktidarların toplumsal onaya ihtiyaçları vardır. Bu, uygulanacak politikaları halka dayandırmak adına sözde bir meşruiyet arama çabasıdır. Böylece, ne kadar yanlış politika uygulanırsa uygulansın, yetkinin halktan alındığı ileri sürülecektir. Çoğunluk onay vermiştir çünkü. Tıpkı Nazi propaganda bakanı Joseph Goebbels’in savaştan yenik çıkan Alman halkı için, “Bizi seçtiler ve yetki verdiler. Biz de bu yetkiyi kullandık. Şimdi bunun bedelini ödüyorlar” sözlerini sarf ederek halkı suçlaması ve kendilerini temize çıkarmaya çalışması gibi. Ancak çoğunluğun yanlış uygulamalara, politikalara onay verebilmesi için bir düşünce değişikliğine ihtiyaç vardır. Bu da ancak algı yönetimi (rızanın imalatı) ile mümkün olabilir. Yanlış bilgilerle, gerçeklerin çarpıtılmasıyla, çeşitli iletişim araçlarıyla halkı ikna etme, belirli bir kalıba sokma sürecidir algı yönetimi.  “Bir şeyin gerçek olmasından daha önemli olan o şeyin gerçek olarak algılanmasını sağlamaktır” diyor Amerikalı siyasetçi Henry Kissinger.

Manipülasyon ve algı kavramları özellikle bilgi savaşları bağlamında giderek daha da önemli hâle gelmiştir. Bireylerin, grupların düşüncelerini, davranışlarını, tercihlerini istenen yöne yönlendirmek için kullanılan tekniklerdir manipülasyon. Gerek algı yönetimi gerekse manipülasyon genellikle dezenformasyon ve propaganda ile desteklenir. Özellikle dezenformasyon ile yanlış veya yanıltıcı bilgiler yayılarak hedef kitlenin algılarının bozulması amaçlanır.

Toplum mühendisliğinin bir adım ötesidir algı yönetimi. Algılar manipüle edilirken bireyler özgürce seçim yaptıklarını sanırlar. Oysa kabul etmeyecekleri bir tercihte bulunmuşlardır. Zihinleri yönetilmiştir bir şekilde. Politikacılar kitlelerin düşüncelerini, tutumlarını, tercihlerini bu yolla etkilemeye çalışırlar. Örneğin, mesajlarla insanların duygularını harekete geçirir, yanlış veya sahte bilgilerle gerçeklerin çarpıtılmasını sağlar veya rakipleri için karalama kampanyaları düzenlerler. Özellikle dini duyguların sömürülmesi, milli duyguların öne çıkarılması, kültürün ve etnik kimliklerin piyasaya sürülmesi rakiplere karşı sıkça başvurulan yollardan biridir.

Her şey egemen bir azınlığın isteklerini tatmin eden, güçlerini sağlamlaştıran ve böylelikle varlıklarını sürdürmelerine imkân sağlayan yanlışları büyük kitlelere doğruymuş gibi  kabul ettirmeye yöneliktir. Böylece zihinler kolayca manipüle edilebilmekte ve toplumsal hareketlere yön verilebilmektedir.

Manipülasyon yapmak için kitlelere birçok psikolojik yöntem uygulanabilir:

Kitlelerin duygusal tepkilerini harekete geçirmek için onlara karşı tehdit, baskı, korku, öfke, umut gibi duygusal tetikleyicileri kullanmak… Dikkatleri dağıtmak ya da başka yönlere yönlendirmek… Yalnızlaştırmak… Duygusal manipülasyon… Kitleleri rasyonel argümanlar ile ikna ederek değil. Bu, Hitler gibi birçok liderin konuşmalarında belirgin olarak yer alır. Tehdit, baskı ve korku ile sorgulama ve eleştirme yetileri köreleceği için bu tür duygusal manipülasyona maruz kalan insanlar yönlendirilmeye müsait hâle gelirler. İşte o zaman onlar istenen yöne kanalize edilebilirler. Bazen fon müziği eşliğinde programlar düzenlenerek bazen rol modeller oluşturarak…

Kitleleri istenen yöne çekmek için onların toplumsal kurallarına ve değerlerine uygun mesajlar vermek… Her yöne göz kırpmak bazen… Toplumsal normlara dayalı manipülasyon… Bu, liderin hedeflerine katılımı kolaylaştırır.

Kitleleri ikna etmek için otorite ve güven oluşturmak… Otorite ve güven inşası… Vaat edilenlerin yerine getirileceğinin söylenmesi gibi. 

Kitlelerin bilincini etkilemek için iletişim tekniklerini kullanmak… Görsel semboller ve imgelerden yararlanarak kitlelerin bilincini etkilemek ve istendik davranışların ortaya çıkmasını sağlamak manipülatörlerin çokça başvurdukları bir yoldur. Bu nedenle dünyanın birçok ülkesinde iktidarı elinde tutan siyasal partiler medya kuruluşlarının çoğunu kendilerine yakın olan kimselerin ellerinde tutmaya çalışırlar.

Haberlerin, söylem ve sembollerin sunum şekli ile insanların algıları yönlendirilebilir. Buna Covid haberlerinin yayılan manipülatif tarafı örnek olarak gösterilebilir. Evden çıkmama vb. şeklindeki uygulama ile toplumlar zapturapt altına alınmış, birçok  ülkenin ekonomisi bundan olumlu ya da olumsuz etkilenmiş ve bazı ülkeler kendi çıkarlarına uygun, başka ülkelerin çıkarlarına aykırı kararlar almıştır.

Theodor Adorno, ileri kapitalist bir toplumda medya başta olmak üzere, her türlü kitle iletişim aracının yalnızca bir amaca, iktidarın rıza elde etme amacına hizmet ettiğini söylüyor. Bu aslında rızanın imal edilmesi anlamını taşımaktadır. Hannah Arendt de Aristoteles’e ve ahlâki sorumluluk etiğine dayanarak bir sivil toplumda paylaşılan gerçekliğin merkezi önemine değinir.

Gerçekleri gizleyen, ideolojik propaganda ve iftiraları yayan bir medya, ağırlıklı olarak otoriter yönetimlerde olmak üzere, hemen her yönetimde göze çarpmaktadır. Örneğin, medyanın yanıltmaları nedeniyle İtalya’da binlerce insan şeytanlaştırılır ve Mussolini’nin kendisinden esinlenerek modellenmiş güçlü erkek figürü put olacak şekilde tasarlanır. Kitlelerin duyguları bu şekilde örgütlenip manipüle edilir ve giderek gerçeğin yerini yalanın alması ve insanların buna inanması sağlanır. Yalanlar, iftiralar sürekli yer değiştirir ve her yeni politik duruma uyarlanmaya çalışılır. Birbiriyle çelişen yalanların etkisi altında kalan insanlar giderek hiçbir şeye inanmaz hâle gelirler. Neye inanacağını bilmeyen, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamayan insanlar zamanla düşünme yetilerini kaybeder ve yargıda bulunma isteklerinden vazgeçerler. Arendt’in, “Bu hâle getirilen insanlarla ne istersen yapabilirsin” dediği kesim bunlar olsa gerek. Bu kesimin bu hâle getirilmesinde medyanın etkisi büyüktür kuşkusuz.

Yalnızca medya değil elbette; algı yönetimi ve manipülasyon için reklamlar, kitaplar, okullar da araç olarak kullanılmaktadır. Medya bu işin başını çekmektedir ve özellikle sosyal medya siyasal hayatta önemli bir parametredir. Belirli bilgilerin verilip diğer bilgilerin gizlenmesi… Bilginin seçimli sunumu… Korku, suçluluk, utanç gibi duyguların tetiklenmesi… Manipülasyonun etkili araçlarındandır bunlar.

Medyanın, ister basılı ister görsel ve isterse işitsel boyutu olsun, belli bir haberi ya da bilgiyi iletmesinin dışında kurulu otorite ile halk arasındaki ilişkiyi kontrol altında tutma ve yönetme stratejisi içinde halkı manipüle etme görevinin olduğu söylenir. Hele de totaliter liderler kitlelerin duygularını örgütleyip manipüle etmek, hakikatin yerini  yalanın almasını ve insanların buna inanmasını sağlamak için medyadan olabildiğince yararlanırlar. Aynı durum sosyal medya için de söz konusudur. Özellikle seçimlerde manipülasyon yapılmasına sıkça rastlanılır sosyal medyada. Rusya’nın ABD seçimlerine müdahalesi, iddia doğruysa eğer,  sosyal medyanın istenen yönde bir kamuoyu oluşturma ve seçim sonuçlarını etkileme konusundaki örneklerinden biridir.

Daha çok duyguları harekete geçirme amacıyla yapılan manipülasyonlarda özellikle siyasal kişiler üzerinden karakter suikastı, ırkçılık, İslam düşmanlığı yapılarak toplumun bazı kesimleri üzerinde bir baskı ve bir kaygı oluşturulmak istenir. Sosyal ağlar üzerinden yapılan operasyon şekillerine bakıldığında teknik düzlemde bir manipülasyonla asılsız iddia ve haberlerin, bilgilerin dolaşıma sokulduğu sıklıkla görülmektedir. Önce bir bot hesap tarafından yalan bir içerik, sonra toplumsal alanda bunun karşılık bulması için çok sayıda takipçisi bulunan politikacı veya popüler figürler tarafından paylaşılması istenen yönde bir kamuoyu inşasını kolaylaştırmaktadır. Kontrol ve manipülasyona açık troller ve benzeri yollarla yayılan nefret söylemi nedeniyle toplum kutuplaştırılmaktadır sosyal medya aracılığıyla. Yine, Arendt’in ileri sürdüğü gibi, “kabile sadakati”nin sergilendiği ve teşvik edildiği bir alan hâline gelmiştir sosyal medya.

Sosyal medya ortaya çıktığı zaman birçok umuda yol açmıştır. Bilgiye ulaşmak kolaylaşıyordu çünkü. Oysa bu alan çabucak ticarileştirilmiş ve bir ekonomi hâline dönüştürülmüştür. Ayrıca daha fazla müdahale edilmeye başlanmıştır kitlelere, sosyal medya aracılığıyla. Neredeyse her adımı izlenmektedir insanların. Yalnızca adımlar değil elbette izlenen; istekler, düşünceler, tercihler… Öyle ki bütün bunlar manipüle edilmekte, gerektiğinde alınıp satılan metaya dönüştürülmektedir. Sosyal medyanın bu özelliğini, narsist liderler başta olmak üzere, birçokları fırsata çevirmektedir.

Kendilerini dünyanın merkezinde görür narsist liderler. Narsist Roma imparatoru Neron, “Dünya büyük bir sanatkârı kaybediyor” diye mırıldanmıştı intihar etmeden önce. Günümüzün narsist liderleri de aslında benzer şeyleri düşünmektedir. Narsist liderlere göre, kendilerini onaylayıp arkalarından gidenler toplumun en onursuz insanları olsalar bile değerlidirler. Kendilerine karşı olanlar ise ne kadar erdemli olursa olsunlar değersizdirler, ötekidirler.

Narsist liderlerin etkisinde kalan insanlar, onların her söylediğine inanır, ama aynı sözleri başka biri dile getirse onu hemen yalanlarlar. Böyle bir tutum sergilemeyi ise normalmiş gibi görürler. Kötü olan da budur zaten. Zihinleri başkalarına çalışıyor, farkında değiller. Çünkü duygular üzerinden yapılan manipülasyon ile akıl, bilinç ve vicdan hakikat, adalet ve doğruluktan koparılmıştır. Bu durumdaki insan, sömürülmeye uygun bir kıvama getirilmiş insandır. Bu insan, hipnotize edilmiştir adeta ve özgürlüğünü kendi elleriyle teslim etmiştir. Zaten egemen güçlerin, iktidarların yanında hizalananların zamanla entelektüel, eleştirel özgürlüklerinden feragat etmeleri kaçınılmazdır.

Farkındalık ve bilinç düzeyi düşük olanlar manipülasyonlara daha fazla açık olurlar. Uzun süre manipülasyonun etkisinde kalanlar ise belleksiz köleler hâline gelirler. İnsan, bu olumsuz güçlerin etkisinden kurtulabildiği zaman ancak gerçek özgürlüğüne kavuşur. 

Günümüz dünyasında geniş halk kitleleri bir şekilde yönlendirilebilmektedir. Yönlendirilen insanlar çok çabuk şekilde birilerini düşman seçip sonra onları hemen dost edinebilmektedir. Hayattaki sabiteler neredeyse yok sayılmaktadır. Hiçbir tepki göstermeden, eleştirmeden, araştırmadan, anlatılanların ve gösterilenlerin arkasında başka planların olabileceğini düşünmeden koca bir ömrü kendisi gibi fani olanların arkasından geçirenler bir gün uyanırlar mı acaba? Kitlelerde kaybolanların uyanmaları için çok güçlü uyarıcılara ihtiyaç vardır aslında.

Kitlelerin manipülasyonu, “ümmet”e göre daha kolaydır. Çünkü kitle psikolojisi ile ümmet psikolojisi birbirinden tamamen farklıdır. Yalnızca psikolojik bakımdan değil, birçok bakımdan aralarında farklar vardır.

Bireylerin bir araya gelmesiyle oluşan birimlerdir kitleler. Kendine özgü bir yapısı vardır kitlelerin. Bireyler kitle içerisinde kişisel kimliklerini yitirirler ve sosyal normlara daha fazla uyum gösterirler. Ayrıca, kitlelerde duygusal bir baskı da vardır ve  bireyler bu duygusal baskıdan çok etkilenirler. Bu nedenle yalan bilgiler daha kolay yayılır kitlelerde. Bütün bu özellikler manipülatörler için bir avantajdır. Kitle olma yerine ümmet olma yoluna girilmesi hâlinde manipüle edilme ya hiç olmayacak ya da daha az olacaktır.

İnsanların çoğu kendilerine sunulanların rengine, şekline, kimden geldiğine bakmadığı için kaynağı belirsiz içeriklerin, aldatıcı propagandaların mağduru olabilmektedir. Yeterli bilinç ve seçicilik düzeyine erişememiş insanların çabuk yönlendirildikleri bir gerçektir. Özellikle televizyon kanalları ile kitleler sürekli ve çeşitli manipülasyonlarla, propagandalarla algı bombardımanına tutulmaktadır. “İnsanların beyin tembelliğine dayanarak hareket edin, yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacak. Bu iş için bana vicdansız bir medya bulun, size bilinçsiz bir halk sunayım” diyor, Nazi bakan Joseph Goebbels.

Manipülatif süreçlerde dinin değerleri, kavramları, sembolleri pervasızca istismar edilmektedir genellikle. Bu durum tarih boyunca hep böyle olagelmiş, ama bu kadar tehlikeli boyutlara hiç ulaşmamıştır. Umutlarını yalanlara bağlayan çoğunluk yüzünden Müslümanlar tüm dünyada ezilmektedir.

Bir sınır ihlâlidir, bir saldırganlıktır manipülasyon. Hakkın yanında saf tutmayanlar genellikle sinsiliği, düzenbazlığı tercih ederler. Manipülasyon, tam da onlara göre bir yaklaşımdır. Rol yaparak, acındırarak, iğneleyerek, eksik anlatarak… “Aldatan bizden değildir.” (Tirmizi, Ebu Davud) diyor, Rasulullah.

Gerçek, bütün açıklığıyla ortadadır ve Kur’an, bütün tazeliğiyle âlemleri aydınlatmaktadır. Rasuller, hakkı gerçekleştirmek için mücadele etmişler, mallarını ve canlarını Allah için adamışlar; onların yolundan gidenler de, sayıca az olsalar da, aynı mücadeleye devam etmişler, devam etmektedirler. Rasuller ve onların yolundan gidenler İslam’ın mesajını insanlara ulaştırmak için yanıltıcı yollara başvurmamışlardır. İslam buna izin vermiyor çünkü. İslam’a çağrının özünde insanlara hiçbir zorlama olmadan yalnızca İslam›ın mesajını sunmak vardır. İnsanlar, özgür iradeleriyle İslam’ı tercih eder ya da etmezler. Asıl niyet gizlenerek yalan dolanlarla insanların yönlendirilmesi Kur’an’a uygun bir yöntem değildir. Hedefe ulaşmak için her yolu mubah görmek, her türlü yolu deneyerek insanları kandırmaya çalışmak ancak şeytanın ve onun yandaşlarının işidir.

“Hakkı batıl ile örtmeyin (veya karıştırmayın) ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz.” (Bakara, 2/42)

Propaganda, enformasyon, imajlar gibi kurgularla kuşatılmış bir zihin dünyasında yaşanmaktadır. Varoluşun bütün boyutlarını kapsayan, önceden yazılmış bir oyun oynanmaktadır sanki. Müslümanlar ise muhalif bir söyleme, yeterli bilince, duruşa sahip olamadıkları için kendilerine dayatılan her şeyi içselleştirme eğilimindedir ve Müslümanların büyük çoğunluğunun zihni kontrol altındadır maalesef. Müslümanlar olup bitenlerin farkına varamadıkları için giderek yabancılaşmaktadır. Her enformasyon ya da her algı küresel güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillenmektedir. Müslümanlar düşünce olarak bir şey üretemedikleri için neredeyse küresel akla teslim olmuş durumdadır ve  bu durumdan fazlasıyla etkilenmektedir. Kuşatıcı bir bilgi birikimine ve eleştirel bir bilince sahip olunmadığı sürece bu hep böyle devam edecektir.

“Manipüle edilmemek için ne yapmak gerek?” sorusu yöneltilebilir.

Vahiy merkezli bir bakış açısına sahip olmak gerek. Bu bakış açısı sağlanmadığı takdirde, Müslümanlar, rüzgârın yönü değiştikçe kendileri de değişen bir nesneye dönüşürler.

İnsan ancak Allah›a yönelerek, onun buyruğuna ve hoşnutluğuna göre yaşayarak, ilahi ahlâk ile bezenerek yücelebilir. Bunun dışındaki her benlik ve yetkinlik insanı alçaltır.

İhlasın kuşanılması gerek. İhlası kuşananlar İslam’ın gücünü de arkalarına almış olurlar çünkü.

Gerçek bilgiye sahip olmak; İslam’ı doğru öğrenmek, hayata doğru aktarmak ve başkalarına da doğru anlatmak gerek.

Tefekkür etmek, araştırmak, bilgi edinmek gerek. Doğru olanları uygulamak için… Asıllardan ayrılmadan…

Yaşanılan dönemin, coğrafyanın, toplumun ve dünyaya hâkim olan yönetim sisteminin işleyişinin iyi okunması gerek.

Manipülasyon tekniklerinin de bilinmesi gerek. Aksi hâlde farkına varılmadan bir manipülasyon tuzağına düşülebilir.

İradelere sahip çıkılması gerek. Güçlü irade sahibi olanlara manipülasyonlar pek etki etmez.

Sosyal medyanın dikkatli kullanılması gerek. Konu yalnızca ekonomik ya da siyasal zararlar değil, bunların da ötesinde zararlar söz konusu olabilir.

Haber kaynaklarının doğru saptanması gerek. Hangi haber kanalının hangi düşünce yararına yayın yaptığını bilmek ve her habere, her bilgiye inanmamak gerek.

“Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onu etraflıca araştırın. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da sonra işlediklerinize pişman olursunuz.” (Hucurat, 49/6)

İzlenen medya kaynaklarının propaganda yöntemlerinin iyi bilinmesi gerek. Özellikle olayların aktarılma şekli ve görseller izleyenleri yanıltmaya yöneliktir çoğu zaman.

Medya okuryazarlığına sahip olmak gerek. Çünkü medya okuryazarlığı görsel, işitsel, basılı bütün medya mesajlarına erişebilme, erişilen mesajları eleştirel bakış açısıyla değerlendirebilme becerisi kazandırır. Aksi hâlde verilen mesajlar doğru tahlil edilmeyecek ve olası manipülasyon tuzaklarından korunmak kolay olmayacaktır.

Bu yazıyı paylaş

Altan Murat Ünal

Tüm Yazıları

219. Sayı Çıktı