Değerler eğitimi, değerlerin öğretimi ile ilgili yapılan tüm etkinlikler şeklinde tanımlanabilir. Hayatımızda bizleri yönlendiren pek çok değer türü vardır. ‘Değerlerin öğretiminde edebiyatın, bilhassa çocuk edebiyatının işlevi nedir?’, ‘Edebi eserler değerleri nasıl öğretir?’, ‘Değerlerin öğretiminde yazarların sorumluluğu var mıdır?’, ‘Edebiyatın değerleri öğretmek gibi bir maksadı var mıdır?’ şeklinde bazı soruları gündemimize aldık. Ve bu soruları editör, yazar Melike Günyüz ile konuştuk. Siz değerli okuyucularımızın istifadesine sunarız.
Sanırım çocuk edebiyatını tanımlamadan önce “çocuk” ve “edebiyat” kavramları üzerinde durmak daha doğru olacaktır. “Çocuk”, “edebiyat” ve daha özel bir alan olarak “çocuk edebiyatı” nedir?
Sizin de ifade ettiğiniz gibi çocuk edebiyatını tanımlayabilmek için öncelikle çocuk ve edebiyat tanımlarını yapmak ve bunların birleşimiyle meydana gelen yeni bir alan olarak çocuk edebiyatını tanımlamak gerekir. Bu sebeple de zaman, mekân ve kültür gibi unsurlardan kopuk bir çocuk edebiyatı tanımı yapmak mümkün değildir. Çocuk, belirli kabiliyetleri kazanarak bebek olmaktan çıkmış ancak cinsel gelişimin başladığı ergenlik dönemine de henüz girmemiş tüm insanlar için kullanılabilecek bir kavramdır. Bu tanıma keskin sınırlar çizmek mümkün değildir, zira kavramın tanımı görecelidir. Edebiyat ise genel tanımı itibariyle yazın veya literatür aracılığıyla olayların, duyguların ve düşüncelerin estetik bir form içerisinde ifade edilmesidir. Bu iki kavramın birleşmesiyle oluşan yeni bir kavramsal alan olarak çocuk edebiyatı ise okurun alt yaş grubunun önceden tayin edildiği edebî eserlere verilen genel adlandırmadır. Modern zamanlarda eser sahiplerinin hedef yaş grubunu önceden belirleyerek kaleme aldıkları bu eserler okuyucunun tercih ve deneyimleri aracılığıyla daha net tanımlara ulaşabilir, değişiklik gösterebilir.
Peki hocam değer nedir? Değer, bir çocuk edebiyatçısı tarafından nasıl tanımlanabilir?
Bireylerin, grupların ve toplumların nesne ve olaylarla kurdukları ilişkilerin sosyokültürel ve ekonomik gibi birçok maddi-manevi yansıması değer kavramının tanım alanına girer. Değer anlayışı bireyler ve toplumlar için farklılık gösterebildiği gibi paylaşımlı ve aktarılabilir olması gibi özelliklere de sahiptir. Toplumsal alanda kişi, olay ve nesnelere karşı geliştirilen ve bir değerlendirme içeren yargıların tamamı değer kapsamına girer.
Değerler eğitimi kavramı sizin için ne anlam ifade ediyor?
Konu çocuklar ve onların eğitilmesi olduğunda değerler, bireyi iyi bir insan ve topluma katkı sunan bir vatandaş hâline getirmeyi ve çocukların birlikte yaşama becerilerini geliştirerek toplumun bir parçası olabilmelerini amaçlar. Çocukların kendilerine ait değerler üretirken kullanacakları yöntemler, onlara öncelikle dış dünya aracılığıyla verilir. Dışarıdan aldıkları tüm değer yargılarını kendi içlerinde anlamlandırmaları ve eylemlerini onların etrafında şekillendirmeye başlamalarıyla da kendilerine ait değer yargıları üretmeye başlarlar. Değerler eğitiminin işlevi ise bireylerin anlamlandırma süreçlerinde kullanacakları yöntemleri onlara ulaştırmak ve oluşturacakları değer yargılarının sınırlarını belirlemelerine yardımcı olmaktır.
Çocuk edebiyatı ile değerler eğitimi mümkün müdür? Çocuk edebiyatı/eserleri kanalıyla bir değerler eğitimi yapılacaksa şayet sizce bu nasıl olmalıdır?
Değerler eğitiminin çocukla buluşmasının birçok farklı yöntemi olabilir, bunlar arasında en verimli olanlardan biri de çocuk edebiyatıdır. Tüm eserler okuyucusuna bir mesaj ve duygu aktarmaya yahut okuyucunun düşünce ve zihin dünyasını zenginleştirmeye yönelik amaçlar taşır. Okur kitlesi, kavramlarla yeni tanışan ve onları soyutlamak için gerekli becerilere henüz sahip olmayan çocuklar olduğundan, çocuk edebiyatı değerleri onlar için somut bir zemine taşımak ve anlam dünyalarında belirli kodları oluşturmak adına faaliyet gösterebilir. Bunu yaparken doğrudan verilecek mesajlar yerine, okuyucuyu düşünmeye ve kendi tanımını bulmaya yönlendirecek yöntemleri kullanmak, çocukların kendi değerlerini bulabilmek konusundaki ihtiyaçlarını gidermelerine de yardımcı olacaktır.
Çocuk edebiyatı özelinde değerlendirdiğimizde hangi türler bu eğitime daha uygundur? Bu anlamda çocuk kitaplarını yetişkin kitaplarından ayıran en önemli kıstas nedir?
Okuyucu bir çocuk olduğunda değerler eğitiminin aktarılabilmesinin en işlevsel yöntemlerinden biri kurgudur. Kurgu sayesinde çocuk pratik hayatta deneyimlediği ancak çıkarımda bulunamadığı olaylar veya bu olayların benzerleriyle karşılaşarak yeni anlamlar üretmeye, yaşadıkları aracılığıyla değerleri anlamlandırabilmeye başlar. Bununla birlikte resimli çocuk kitapları da çoğu zaman soyutlama becerisindeki eksiklik sebebiyle zihinlerde karmaşa oluşturan kavramları basit ve somut şekilde aktarabilmek için kullanılır. Bu eserler yalnızca metinden oluşmadığı için çocuğun hayal gücünü tetikleyecek farklı unsurlara da sahiptir. Çizimlerin yönlendiriciliğiyle edinilecek bir değerler eğitimi okuyucu yaş grubunun anlam dünyasında daha fazla karşılık bulabilir.
Çocuk edebiyatı eserlerinde değerler ideolojiye dönüştürülmeden sunulabilir mi?
İdeolojiye nasıl bir anlam yüklüyorsunuz bilmiyorum fakat dilin kendisi bir hüküm içerdiği için zaten ideolojik bir aygıttır. Seçilen kelimeler, kelimelerin yan yana diziliminde oluşan anlamlar, dilin mecazlı kullanımı hepsi bir değer taşır. Bireyin ya da toplumun o günkü kabullerine uygun, hayatı anlamlandırma biçimine yakın hükümler içeren bir metinde ideoloji yoktur algısı oluşur. Oysaki bir değerden söz ettiğinizde zaten bir ideolojiden söz ediyorsunuz. Dolayısı ile ideolojisiz bir metin yoktur. Metin, yazarının duygu ve düşünce dünyasından kopuk değildir; yazardan izler taşıyan metinlerde değerlerin belirli ideolojiler taşıması ve çocuğun bu ideolojiler aracılığıyla değerlerini tanımlamaya yönlendirmesi kaçınılmazdır.
Çocuk edebiyatı eserlerinin değerler üzerinden bir mesaj verme kaygısı olmalı mı? Çeviri eserleri de dâhil edebiliriz hocam bu soruya. Çeviri eserler konusunda nasıl bir tutum içinde olmalıyız?
Girişte edebiyat tanımına dolaylı bir vurgu yaptık. Belki en kısa tanımıyla edebiyat; güzel ve estetik söz söyleme sanatıdır. Bir önceki soruda da değindiğimiz gibi her kelimenin gösterdiği bir anlam vardır ve siz ne kadar estetik, ritmik, şiirsel ifade ederseniz edin bu kelimelerin yan yana dizilimi ile ortaya çıkan pek çok anlam dizgesi vardır. Bizim çocuk edebiyatı ile kastımız da aslında çocuk okur için kurgulanan her türde eserin kendi içinde bu anlam dizgelerini estetik haz uyandıracak, tekrar tekrar okuma/dinleme ihtiyacını kamçılayacak şekilde ortaya konmuş metinler olmasıdır. Sizin sorunuzdan benim anladığım bir metnin anlamının (ideolojisinin) açık ve doğrudan anlama gönderme yapan kelime ve kavramlarla verilmesinin doğru olup olmadığı. Yağmurun bereketi üzerinde edebiyatın çok farklı formları ile çocuklar için yüzlerce metin üretilebilir. İster şiir, ister mani, isterse bir efsane olsun, ister bilim kurgu şeklinde yazılmış olsun, aynı konuda ifade edilmiş bu metinleri birbirinden ayıran şey aslında formu değil, eserin hangi dizilimle hangi kelimeleri ihtiva ettiğidir, işaret ettiği şeyi hangi benzetme yolu, hangi metafor, hangi dolayımla verdiğidir. Bizde bir metnin mesaj verme kaygısı taşıdığı izlenimi edebî sanatları oluşturan metaforik anlatımın, ritmin, metnin musikisinin eksik olması ile ilgilidir. Böyle olduğunda da zaten ortada bir edebiyat yoktur. İşte burada dönüp dolaşıp bir metnin -hedef okuru kim olursa olsun- edebîlik vasfına haiz olup olmamasını tartışıyoruz. Mesajı gayet net -mesela arkadaşlık üzerine- olan bir metin öylesine güzel benzetmelerle anlatılır ya da o kadar az sözle öyle bir derin anlam ortaya koyar ki biz onu çocuk edebiyatı şaheseri sayarız. Bu sebeple aslında neyin çocuk edebiyatı olduğu meselesini sürekli tanımlama ihtiyacı içindeyiz. İşin bir başka yönü de şu: Birtakım hükümler verirken sabit, okuma düzeyi net tanımlanmış bir muhayyel okura göre düşünüyoruz. Zaman değişiyor, okurun algısı değişiyor, farklı coğrafyalarda farklı okurların farklı algıları var. “Hangi okur için?” “Hangi çocuk için?” sorularımızın cevabı net değil. Kısaca söylemek istediğim herhangi bir değeri barındırmayan bir metnin olması mümkün değildir, mesele bunun sunum biçimiyle ilgilidir. Metnin anlatım biçimi bu değerlerin mesaj kaygısı taşıyıp taşımadığı konusunda bizi yönlendirir.
Çeviri meselesi ayrı bir konu. Çocuk edebiyatı metinlerde çevirmenin rolü çok çok önemli. Zira az metinle birçok anlamın ve hatta derin anlamların hedef dile çevrilirken aynen aktarılabilmesi için yetkin çevirmenlere ihtiyacımız var. Çeviri metinlerde -mesela resimli kitaplarda- tasvir edilen mekânların okur üzerinde etkisi de çok önemlidir. İdeoloji sadece kelimelerde değil aynı zamanda tasvirlerde de ortaya çıkan bir durum. Renk ve desen kullanımından kıyafet tasvirlerine, mekân ve şehir tasvirlerine, ideal olan figürlerin tasvirine kadar her resim bir anlam derinliğine sahiptir, bir fikri, bir ideolojiyi ve bir değeri içinde barındırır.
Siz kendi eserlerinizde belli değerleri öğretme kaygısı taşıdınız mı? Belli değerleri ön plana çıkardığınız eserleriniz var mı? Varsa hangileri, kısaca içeriğinden bahsedebilir misiniz?
Benim bilinçli olarak kadim anlatıları (Keloğlan, Nasrettin Hoca) günümüz okurları için yeniden anlatma derdim var. Dilin, kültürün canlılığını sürdürmesi aslında bu. Değer meselesine gelince, her yazarın hayata bakış açısı, hayatı anlamlı kılan düşünce sistemi zaten metinlere bilinçli ya da bilinçsiz sızan bir şey. Kimi zaman yazdığım metinler hakkında yapılan araştırmalar, birtakım değerlerin varlığını ortaya çıkarabiliyor. Ben yazarken o araştırmacının düşündüğü şeyi yapmayı hedefledim mi? Hayır. Fakat benden sadır olan şey, benim zihnimdeki kelimelere yüklediğim anlamın kâğıda yansımış şekli. Kaçınılmaz bir şekilde birçok değeri ihtiva ediyor.
Çocuk edebiyatı söz konusu olduğunda ülkemizde belli figürler çıkıyor karşımıza. Nasrettin Hoca, Keloğlan gibi. Siz de bu karakterlerle alakalı eserler kaleme aldınız. Gerek kitaplarda gerekse de çizgi filmlerde aynı figürler üzerinden belli aktarımlar söz konusu. Bunu aşmak mümkün mü? Nasıl?
Bunu aşılması gereken bir tutum olarak görmüyorum. Tam aksine sözlü kültürün devamı olarak görüyorum ve çok değerli buluyorum. Edebî bir eseri ortaya koymayı, bir ucu insanlığın var olduğu gün inşa edilmiş bir zincire yeni bir halka eklemek olarak tasavvur ediyorum. Sizin bugün yepyeni bir karakter, yepyeni bir anlatı diye ortaya koyacağınız şeyin bu zincirden kopuk, bu zincirin hiçbir halkasına benzemeyen, yeni icat edilmiş bir şey olma şansı yoktur diye düşünüyorum. Kelimelerimiz ve tasavvurlarımız, bu dilin ortaya koyduğu edebî eserlerdeki anlam derinliği ile bize ulaştığına göre, bu dille ortaya koyduğunuz şeyin o anlamların dışına taşma şansı nedir ki? Muhtemelen tarihin hiçbir döneminde bir çocuk okur dünyanın farklı farklı kültürlerinin ortaya koyduğu kahramanlarla bu kadar çok muhatap olmamıştır. Oyuncaklardan animasyonlara, resimli kitaplardan fantastik kurgu eserlere kadar günümüz çocuğunun temas ettiği bütün çoklu medya ürünleri tam da çocuklarımızı insanlığın ürettiği çok çeşitli kadim eserlerle -ne kadar modern görünürlerse görünsünler- tekrar ve tekrar muhatap kılıyor. Bu noktada bizlerin de ürettikleri bir yandan kadim eserlerden beslenen ve bence bir yönden de artık başka kültürlerin kadim eserlerinden beslenen, biraz melez, biraz çok kültürlü karakterler olarak okurla buluşuyor. Tekrar başa dönecek olursak Nasrettin Hoca’nın tarihi kimliği içinde ya da onun izlerini taşıyan çağdaş bir karakter olarak yeniden yazımında hiçbir sakınca görmüyorum. Hatta gerekli buluyorum ve hatta farkında olmadan Nasrettin Hoca’nın izlerini taşıyan modern karakterler ortaya koyduğumuza inanıyorum.
Çocuklar için öncelikle hangi değerler önemlidir? Ailede ve okulda öğretilmesi elzem değerler var mıdır? Böyle bir ayırım söz konusu olabilir mi?
Değerler bizim hayata bakış biçimimizi, eşyayla, tabiatla ve insanlarla kurduğumuz ilişki biçimimizi belirleyen düşünce sistemimizi belirlediği için birinin diğerinin önüne geçme ve daha önemli olması teorik olarak bana mümkün görünmüyor. Cesareti barındırmayan bir sabır, özgüveni barındırmayan bir cesaret, merhameti barındırmayan bir iyilik, hürmeti barındırmayan bir saygı olamayacağı için aslında biz konuşurken ve vurgu yaparken tek bir değerden değil, birbiri ile bağlantılı, birbirini besleyen değerler huzmesinden söz ediyoruz.
Sokrates bir filozof olduğu kadar eğitimci de sayılır. Bildiğimiz kadarıyla onun kurduğu fiziksel bir okul yoktu ama çarşı, pazar, düğün, yarışma, tiyatro vb. her türlü mekânı bir eğitim yerine çevirme konusunda oldukça başarılıydı. Felsefe ile eğitim yapmak daha doğrusu sokratik usul ile çocukları düşündürerek, sorular sordurarak eğitim mümkün müdür? Mümkünse bu çocuk edebiyatı yoluyla nasıl yapılabilir?
Sokratik eğitim metodu hayat akışının gerçekliğini önümüze sunar. Bizler çocukları çarşı, pazar, düğün gibi aktivitelerin içerisine alırken onları eğitmeyi amaçlamıyor olsak dahi tüm bu etkinlikler öğrenim sürecinin önemli birer parçasıdırlar. Değerler kitaplarda ve okullarda aktarılabilir, pratik hayatta ise tecrübe edilerek pekiştirilir. Bu açıdan teorik ve pratikte çocuğa aktardıklarımızın uyumlu olması büyük önem taşır. Çocuk her şeyi anlamlandırmaya çalışması sebebiyle sık sık sorular sorar, düşünür ve tanımlamalara ulaşmaya çalışır. Tüm bunları yaparken ona destek olmak Sokratik usulün uygulanmasının bir yansıması olarak görülebilir. Çocuk edebiyatı da bu açıdan benzer bir işlev taşır. Çocuğa yalnızca keskin hatlarıyla tanımlanmış değerleri sunmaz, ona kendi değerlerine ulaşmak için yol göstericilik yapar. Kimi zaman sorularını cevapladığı gibi kimi zaman da kafasında yeni soruların oluşmasına yardımcı olur. Böylece hem teorik hem de pratik hayatta çocuk öğrenme sürecini uyumlu şekilde ilerletebilir, değerleri kendi hayatının bir parçası hâline getirebilir.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın eğitimde bir nevi politikası hâline geldi değerlerle eğitim. Siz bu konuda yapılan çalışmaları yeterli görüyor musunuz? Daha iyi yol alınabilmesi adına neler yapılabilir? Bu konudaki önerileriniz nelerdir?
Bütün eğitim paradigmaları kendi değerlerini içinde barındırır. Türk millî eğitim sisteminin de dayandığı birtakım değerler vardır ki bu zaten ilgili yasada açık bir biçimde ortaya konmuştur. Soruyu aslında millî eğitimin yaklaşık 15 yıl önce ortaya koyduğu ve listelediği ayrı bir değerler eğitim programı çerçevesinde sorduğunuzu düşünüyorum. Burada beni ilgilendiren kısım aslında değerler eğitimine vurgu yapan okuma kitapları ve bunların çocuklar üzerindeki etkisi. Kişisel olarak hâlihazırda ortaya koyduğumuz değer odaklı okuma programlarını ne yazık ki bir miktar zararlı buluyorum. Şöyle ki söylem olarak değerleri öne çıkarmak ve fakat bunu toplumsal ahlâkın bir parçası hâline getirmemek çocuk eğitimi açısından uygunsuz bir durum. Kurallara uymanın önemi, yaşlılara saygı, sabırlı olmak gibi birçok kişisel ve toplumsal ahlâk kurallarının gerekliliğini kapağından kurgusuna, her santimine yerleştirdiğiniz metin artık edebiyat metni olmaktan çıkmaya başlıyor, kurgusal bir ahlâk umdeleri metnine dönüşüyor. Edebiyatın okurun kendi zihninde bir çıkarımla kazanması gereken farkındalığı biz en başında okura sunarak metnin hem çekiciliğini hem de okumanın büyüsünü ortadan kaldırıyoruz. Bu yazıda ifade ettiğim edebî niteliklere haiz olmadığı sürece de edebiyatın okura kazandırması gereken alandan uzaklaşıyor. Bu birinci boyut, ikinci boyut ise kavramsal olarak sabırlı, nazik, toplumsal kurallara uyması gerektiğini öğretmeye çalıştığınız küçük okur, içinde yaşadığı sosyal hayatın içinde aynı zamanda bu kuralların ve gerekliliklerin zamana, kişiye, mekâna göre değişebileceğini ve uymamanın bir bedel ödetmediğine şahit oluyorsa bunun sonuçlarının vahim olabileceğini görmemiz gerekiyor. Yani birtakım doğruları teorik ve kavramsal olarak zihinlere yerleştirip sosyal hayatta bunun tersini ortaya koyan yetişkinler üstelik bir bedel ödemiyorlarsa bu kadar açık bir değerler okuması ne denli faydalıdır? Bunu tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu sebeple değer odaklı bir edebiyat değil, değer odaklı bir yaşam biçiminin öncelenmesi gerekiyor. Bu da yetişkinlerden çocuklara doğru gerçekleşebilecek bir süreçtir.
Teşekkür ederiz.