Hüseyin Karatay – 160. Sayı
‘’Oruç kalkandır.’’(Muvatta, Müsned, Sünen)
Yenilemeye gelir, her yıl yeniden gelir ve yeni bir ruhla gelir oruç iç ve dış dünyamıza. Ay boyunca azmimizi çelikleştirerek, çevikleştirerek, yeniden dipdiri çıkartır bizi yeni hayat, yenilenmiş hayata.
Hayatın ve varlığın maddi manevi bütünlüğünü, ulviliğini duyumsatan, benliği arıtıp coşkulu kılan ilahi görevler, iki çizgi arasında koruyan ibadetler olmalı.
Oruç ibadeti, maddi benliğimize dokuna dokuna, ruhsal dünyamızı okşaya dolaşa, bilincimizde yol açar ulviliğe.
Allah’ın insana görevler yüklemesi; onu özgüvene erdirmesi ve şereflendirmesi olur. Değeri olmayana ve güvenilmeyene görev verilmez çünkü. Oruç insanı yücelten ulvi görevdir; şerefi yüksek ödülü büyüktür orucun. İslâm’da biçimsel ibadetlerin tümü, soyuttan somuta geçer, hayatı yüceltip azmi parlatır.
Oruç maddeden kaçma değildir. Maddeden bağımsız kalarak maddenin değerini gözlemlemektir oruç. Maddeden yoksunluk ve açlık üzerinde benliğimizi ve bedenimizi yoğunlaştırarak, madde ve mana bütünlüğüne bizi daha anlamlı yaklaştırma olur oruç.
Ramazan, hayatın maddi ve manevi bütünlüğü üzerinden icra eder hikmetini. Tutsak eden ayartıcılığa meydan okuma, gerçeğine dönme, ruhen güçlenme meyli olur ramazan.
Ramazan ayı tüm aydınlığıyla geldiğinde; sizi oruçla açlığın doruğuna çıkartır, iftarla varlığın sofrasına kondurur tüm mükemmelliğiyle. Her ikisinde de iki kez anlarsınız varlığın önemini. Hem kendi gerçeğinizi hem yoksulluğun gerçeğini anlarsınız oruçla.
Oruçla açlığa iğne batırmış olursunuz, ondaki acıyı kendinizde hissedersiniz. Kendinize iğne batırmadan ötekininkini hissetmeniz zor çünkü.
Gün boyu açlık, susuzluk, sizi izlerken; siz de açlığın, susuzluğun ne demek olduğunu izlersiniz.
Ramazanın büyülü sofrasına otururken varlığı var edeni düşünürsünüz; varlığı paylaşanlara yüce Resul’ün övgüsünü düşünürsünüz.
Ramazan’ın getirdikleri ne ölçüye vurulur ne tartıya. Sofradakiler ne kadar değişmiş, ne kadar yenilenmiştir, ne kadar tazelenmiş, ne kadar güzelleşip her şey büyülü bir çekiciliğe bürünmüştür.
Yılın monoton günleri arasından; donmuş, katılaşmış zihnimizi oruç birden başka alana çekip ayın ulviliği içinde gözümüzü gönlümüzü açar. Düşünce ve duygularımızın tozunu silkip bilincimizi parlatır.
Yorulan insan benliğinin; Ramazan günlerini esirgeyen muhteşem gölgesinde, kendisini yenilemeye, onarmaya alması olur oruç ayı.
Hayatın derinliği, güzelliği, anlamlaşması, bitkisellikten uzaklaşması sürekli yenilenmesine bağlıdır. Oruç sizi yeniler. Zihninizde, yüreğinizde, güzelliklerle birlikte çiçekler gibi açar; büyür, genişler; sizi ve sizinle birlikte mekânı sarar. Günlerinizi, çevrenizi aydınlatır. Orucun nurlu yüzü yüzleri aydınlatır. Günlerin çarkında makineleşmiş, robotlaşmış insanın uyandığını, kendisine döndüğünü görürsünüz oruçla. Monotonlaşıp şevkinizi, coşkunuzu kaybettiğinizde, yemenin-içmenin bile cazibesi gölgelendiğinde, tozlanmış güncenize oruçla yeni sayfalar açılır. Allah’a verdiğiniz sözü anımsayıp yeni bir coşkuyla başlarsınız sayfalara.
Tekdüzeleşmiş hayatı, çekiciliğini yitirmiş nimetleri birden kesip sonra taze bir suluyla önünüze çıkartır oruç…
Nimetlerin değeri oruçlu ruhuyla daha iyi ölçülür. Açlığı yaşamış olarak ulvi duygularla sofraya otururken, açları ve açlığı kendinizde görürsünüz ve sarsılırsınız. Açlarla özdeş olursunuz, özverili olursunuz. Bedeninizde gözlemlediğiniz duygular ahlaki düşüncenize yansımış olur.
Dünya nimetlerine, insanlara, tüm varlıklara iradenizi ve tavrınızı ahitleştiren ibadet olur oruç.
Madde tutsaklığını, düğümlerini çözer, özgürleşmesinin yolunu açar, melek üstülüğe kanat olur oruç.
Diken olup batan kötü huylar, kurumaya yüz tutar oruç ayında. Dikenleşmiş sözleri, dikenleşmiş istekleri, dikenleşmiş hırsınızı yakmıyorsa; ikram etmiyorsa bir hiç olur aç durmak. Açlığımız, susuzluğumuz başkasının açlığı, susuzluğu olmalı. Her sofrada her zeytin tanesi koca bir zeytin dalı olmalı sofradakiler arasında, sofralar arasında ve bizimle hayatlar arasında… Ve şükrümüz artmalı hayatı varedene, sofrayı varedene.
Orucun mücizevi sosyal güçleri vardır. Gönülleri birbirine bağlamakla kalmaz, ülkeyi ve ülkeleri birbirine bağlayan güce ulaşır.
Bir iyimserlik meltemi eser köylerde, kentlerde. İpeksi dokunuşuyla dönüştürür, kendisine benzetir herkesi ramazan. Caddelerden, sokaklardan tüm olumsuzlukları, şeytanilikleri süpürerek derin vadilere hapsedip bağlar. Artık sevinçle hoşluk dolmuştur yüreğinize. Gözlerinize, sözlerinize ve ülkelerinize…
Caddelerde ve sokaklarda ipini koparmış dönmüşlere rastlarsınız; başka iklimlerden gelmiş gibi bakarsınız, acırsınız, öfkeleriniz ya da öfkeleri başını çıkartıp olumsuz laf edecek olsa; ben oruçluyum deyip yüz çevirirsiniz. Kendine yabancılaşmış, sonsuz ödülün bilincine yükselmemiş olanlara acırsınız.
Evet, kalkandır oruç! Kalkanların en sağlamı, en çeliğidir oruç! İnsanları ayartmak isteyen kötülere, şeytanlara, şeytanlaşmışlara çelikten engeldir, manevi kalkandır. Çocuk bilincine inanç tohumları serper. Gençliğin aşırılığını törpüler. Yetişkinliğin ihtirasına set olur, yaşlılığın aczine cennet nimetlerinin müjdesiyle teselli olur…
İnsan hayatında sabır eğitiminin önemi görmezlikten gelinemez. Sabrınız ne kadar yüksekse hayata tutunmanız, hayattan hoşlanmanızda o denli yüksek olur.
Orucun ulviliği içinde saf bir eğitmenliği vardır; en usta eğitmen olup sabır tacınızı giğdirir başınıza.