Sunuş (10)

Bismillahirrahmanirrahim

Dünyada mümin kafir demeden nimet veren, ahirette sadece müminlere rahmet edecek olan Rabbimin adıyla…

Dergimizin 10. sayısında sizlerle beraberiz. Allah’a hamdolsun. Daha ne kadar yaşar bilemiyoruz. Zira; her şeyin bir eceli vardır. Allah ömür verdiği müddetçe “Nida”miz ses vermeye devam edecek. Zorlukları aşarak.

Kimileri belki bazı faaliyetleri heves olarak değerlendirebilir. Fakat bizler, “Nuh’un gemisinde” bir parçada bizden olsun diye bu işe başladık. Yaptığımız her icraat (Tabii Allah rızası içinse) Ahirette bizim için bir belge olacak. Ve bu sayede Cennet’i hak edeceğiz inşallah.

Heves bu ya!.. diyip harekete gecenler ilk oturanlar olurlar. Sonra insanoğlu neye heves etmez ki!.. Şöhret bir heves, alkışlanmak bir heves, iktidar ve mevki bir heves, konuşmak bir heves… Herkes bir gayeye saf hizmet aşkıyla bağlı olamaz ki… Aslında her işin bir heves tarafı da olacak. Dünyada herkesin güzel veya güzel olmayan hevesleri olabilir. Önemli olan heveslerimizi kontrol altına almaktır.

Ve neye heves ettiğimizi de iyi tespit etmeliyiz. Zira bir dönem sonra hevesle başladığımız şeyler alışkanlık haline dönüşür ve daha sonra tutku.

Hevesler, alışkanlıklar, tutkular… Eğer İslam’la terbiye edilmemişse yapıcı olduğu kadar yıkıcı da oluyor. Ya da kişi haddini bilmeyerek bazı işlere hevesleniyorsa; “Kaş yapayım derken, göz çıkarıyor.” Devlet siyasetinden, politikadan anlamayan birisi başbakanlığa hevesleniyor ve de oluyorsa o memleketin halini siz düşünün.

Dinden, diyanetten anlamayan bir kişi din adına konuşmaya hevesleniyorsa…

Eğitimden anlamayan herhangi bir üniversite mezunu öğretmen olmaya hevesleniyor ya da heveslendiriliyorsa…

Erdemli yaşamak güzelken, sıradan zevklerin arasında yaşamaya hevesleniyor ve de heveslendiriliyorsa…

O Beldede bir aksaklık vardır.

Gelin o halde başımızı ellerimizin arasına alıp düşünelim. (Hindi gibi değil) Tefekkür ederek yanlışlıkları düzeltmeye çalışalım…

Hani meşhur bir hikaye vardır: “Karga keklik oImaya heveslenmiş. Heves bu ya!.. Tüylerini düzenlemiş, sesini değiştirmeye çalışmış ama olmamış… Tekrar karga olmak istemiş. Fakat o özelliklerini de yitirdiğini görmüş.”

Heveslerinin faturasını acı bir şekilde ödemiş… Yazık! Bir de heveslerinin faturasını Cehennemle alanlar olacak. Bu alışverişe engel olup iyilikleri emretmeliyiz.

Hevesler, alışkanlıklar, tutkular… diyorduk.

Her sigara mağduru hevesle başlamıştı, sigaraya. Sonra nikotin alışkanlık meydana getirmişti ve tutku haline dönüşmüştü. İradesini kullanamayanlar istemeye istemeye belki bu kötü alışkanlığına devam etti. Sonra hastalıklarla faturasını ödemişti. (Bkz. Kendimizi tartışmak; Selami Çekmegil, S. 40)

Daha birçok hevesler ve alışkanlıklar…

Alıştığımız, alıştırıldığımız pozisyonlar…

Yazarken daldan dala atlıyorum belki ama. Yaşarken de buna alıştırıldık. Nelere alışmadık ki!

Çocuk babasına: “Baba bu yoksulluğa daha ne kadar dayanacağız?” demiş.

-40 gün

-40 gün sonra

– ALIŞACAĞIZ

Alıştık / alıştırıldık medya vasıtasıyla. Gözler kirliliğe alıştı. Her gün ölüm haberlerine, cinayetlere, vahşiliğe, insanlığın unutulmasına. (Hayır alışamadık) Yürekler pas içinde kararmaya terk edildi. “Yapmayın Allah aşkına” diye haykırmak geliyor içimden. Ama biz ne yapıyoruz.

Hani şehrin sözde kibar kızı, bağ köyüne gelin

gitmiş. Tabii köyün doğal kokusundan rahatsız olmuş. “Aman ne biçim kokuyor” falan filan sızlanmış. Birkaç gün sonra kendince temizlik yapmış. Ve… “Ben geldim de, kokular gitti” demiş. Ama gerçek şu imiş. Gelinin burnu kokuya ALIŞMIŞ…

Bu örnekte de olduğu gibi alıştık, alıştırıldık.

Modernizmin, kapitalizmin etkisiyle olması gereken bu deyip kendi değerlerimizden taviz verdik. Vermeyelim Lütfen! “İnsan alışkanlıklarının çocuğuymuş” Herhalde bunun için Peygamberimiz “7 yaşında çocuklarınızı namaza alıştırın” diye tavsiyede bulunmuş, Zira; alışkanlıklar sonradan ilimle techiz edilirse şuurlu ibadetlere dönüşür. Yoksa 7 yaşındaki çocuk namazı ne idrak etsin. Ama: büyüyünce huşuyu da 1 elde ederse dosdoğru namaz kılan bir kul olur inşallah.

Olumsuz alışkanlıklar…

“Ağızlarını alıştırdıkları şekilde ” Şu haramdır, şu helaldir” diyenler. (Nahl: 116) Dini zorlaştırmış, dinin güzel alışkanlıklarından insanı uzaklaştırmışlardır. Demek ki konuşmalarımızda alışkanlıktan öte bir kontrol altında olmalıdır.

“Bin düşün bir konuş” denilirken bir düşünüp bin konuşan bir toplum haline getirildik, boş şeyleri, boş sözleri izlemeyi alışkanlık haline getirerek uluorta konuşan, ulu orta yaşayan laletayn bir hayat.

Ama alışamadığımız bir şeyler de vardı hayatta. Alışamamıştık gurbetin acısına, alışamamıştık hasretin sızısına, alışamamıştık günah dolu dünyaya. Ama yaşamak zorundaydık. Yaşarken de alışmadığımız günah dolu ortamları, alıştığımız sevap dolu ortamlara dönüştürmek zorundayız. Bu zorunluluğu idrak edenlere selam olsun…

Ve….

Alışageldiğimiz, istifadelenerek okuduğumuz yazarlarımız yazılarını okumaya başlıyoruz. Allah onlardan razı olsun. Bizlere de onlar gibi ilim amel nasip etsin.

Aralık ayında tekrar beraber olmak ümidiyle. Tavsiyelerinizi bekliyoruz.