Sunuş (105)

“Bizim uğrumuzda cihad edip (çaba gösterenlere biz mutlaka yolumuzu gösteririz.” (Ankebut-69)

Kimi söylemler vardır ki, gerçekten güzel gelir duyana… Güzeldir de aslında. Keşke bir de o güzel sözle ne kastedildiği daha net ifade edilip anlaşılsa… Ve o güzel sözü dillendirenin, güzel ve hakk olan bir şeyi mi kastettiğini yoksa ne idüğü belirsiz şeyler üzerinde mi konuştuğunu saptasa… Daha sonra ya inansa ya da inanmasa… sonu nereye varırsa varsın atalar dinine ters düşse bile, açık yüreklilikle reddedebilse… İşte kimi zaman kimi ifadeler öyle ‘politik’ bir şekilde kullanılmaktadır ki, söyleyenin asıl muradımı anlatmadığı gibi dinleyenlerin, okuyanların da ne anlaması gerektiğini ifade etmez. Güzeldir!.. Ta ki derununa inene, biraz olsun sorgulayana kadar… Derununa inmeye çalıştıkça o ifadenin söyleyince aslında ne derece ‘kof’ olduğu ortaya çıkacaktır. Bunlar konuşulmaya, tartışılmaya açılsa ‘kardeşlik’ adına artık ortak payda sanılan birçok şeyin bırakın payda olmayı bir değer bile olmadığı görülecektir… Peki zülfü yâre dokunmamakta mı saklıdır kardeşliğin imkanları? Herkese mavi boncuk dağıtmakta mı gizlidir yoksa…

Sözü fazla uzatmadan neyi kastettiğimize gelelim: Kurân’da, ‘Kur’ân etrafında bir araya gelelim’ ifadesi mesela, ne kadar güzel değil mi; ne kadar da doğru… Sünneti yaşamalı. Peygamberi örnek alma lıyız, Hakeza… Sahabeyi örnek almalı onun gibi olmalıyız!, İslâm Kardeşliğini tesis etmek zorundayız vs… Bunlar ve bunlar gibi birçok ‘söylem’ yukarıda bahsettiğimiz türdendir. Yani çok güzel ama irdelenmeye, açılmaya muhtaç ifadelerdir…

Biz de bunlardan sadece bir tanesini irdeleyeceğiz dergimizde… İslâm Kardeşliği… “Nedir İslâm kardeşliği” diye sorulsa sanırım hangi mezhep ve meşrep olursa olsun bir olalım, bir araya gelelim. ‘herkes bizim kardeşimiz / kardeşlerimizdir’ ifadeleri dillendirilecek gibidir. Kardeş olalım ne güzel… Zaten kardeşiz aslında… Bu tür popüler söylemler aslında birbirimize tahammülü de içeriyor… Peki pratikte bu böyle midir, bu biraz sorgulanmaya muhtaç gibi görünüyor… Hangi sınırlara kadar birbirimize tahammül etmeliyiz? Tahammül etmemiz, birbirimize karşı merhametli olmamız gereken noktalar nelerdir? Çoğu arkadaşlık, ahbaplık ve akrabalığın üzerinde anlaşılan birtakım kıstaslar vardır. Peki, biz üzerinde hemfikir olmamız gereken noktalarda hemfikir miyiz? Nedir bu kıstaslar? Bu kıstaslar üzerinde hemfikir olmadan da ‘kardeşlik’ dediğimiz muhabbeti, ülfeti tesis edebilir miyiz aramızda?

‘İslâm Ümmeti’nin on dört asır boyunca göstermiş olduğu büyük gayretler sonucunda ‘kaynak sorununu çözebildik’ diyebiliyor muyuz? Bize ulaşan bilgilerin gerçeğini yanlışından, eğrisini doğrusundan, sağlamını çürüğünden ayırt edecek fıkıh geliştirebildik mi? Ortada çok ciddi sorunlar varken birilerinin kalkıp da hüsn-i niyetle de olsa herhangi bir sorunun olmadığını söylemesinin, beylerini, hocalarını ve bilimum kaynaklarını kutsallık hâlesiyle kuşatan açıklamalarına hâlâ tahammül edecek miyiz? Yoksa: hatasızlık ve kusursuzluk vasfıyla tebcil edilmiş, daha iyisinin olabileceğini düşünemeyen bir zihin mi var önümüzde?

Düşünce ıslahatçıları (Allah kendilerine rahmet etsin) tarih boyu bu soruyu sorma taraftarıydılar! Çok uzak kalınmış bir kaynağın ne kadar sadra şifa olmasını bekleyebiliriz ki… kaynaktan uzak kalmanın sonucu bu olsa gerektir. Kardeşliği tesis edecek olan İslâmsa eğer: ‘İslâm’a’, şöyle dört başı mamur bir tanım getirip ‘Evet biz İslâm’ı nereden öğrenmemiz gerektiğini anladık. Bundan sonra İslâm adına ortaya çıkanların düşüncelerinin eleştiriye açık olduğunu söylemeden nasıl bir kardeşlikten bahsedebileceğiz?

Aişe Abdurrahman öyle diyor: “Biz sempozyuma katıldık, 18’e yakın ‘âlim!’ vardı, ciddi meseleler konuşacaktık ama fark ettim ki biz ortak bir İslâm tanımında bile uzlaşamıyorduk…”  Evet, Müslümanların kardeşliğini savunuyor ve her zaman arkasında duruyoruz çünkü Rabbimiz bunu emrediyor… Dünya üzerinde zalimlerin türlü barbarlıklarına maruz kalan kardeşlerimizin acısı, bizim de acımızdır. Ama “ben Hanefilikten şafiliğe bile geçmem, sen kalkmış bana din değiştir diyorsun’ diyen Iraklının işgalinin çok daha derinlerde olduğunu düşünüyoruz… İşte bugünkü düşman bunu besliyor… Bu işgalleri direnişle beslenmek isteniyorsa eğer ve en başta ‘müslümanım’ diyenlerin kendi hurafelerini tartışmak ve hurafe olduğunu gördüğünde silmek ve bir kardeşine sarılmak zorundadır…

Sözü fazla uzatmadan sizleri kıymetli yazılarıyla aramıza iştirak eden yazarlarımızla baş başa bırakıyoruz. Eleştirilerinizi bekliyoruz inşallah. Selam ve derin muhabbetlerimizle.