Sunuş (15)

İç İçe Yaşamak

Bu ay da birçok olayı, bir çok hali bir arada yaşıyoruz. Yeşeren tabiat, pırıl pırıl derken kararan gökyüzü soğuyan hava, sık yağan yağmurlar, çiftçinin yüzünü güldürürken, şehir insanının canını sıkıyor. Böylece hayat sürerken insanın ruh hali de mevsimlerden etkilenerek med-cezir yaşıyor. Hatırlıyoruz ayeti: “Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur. 53/43. Ruh haliyle de imtihan olan insan seviniyor, üzülüyor, ümitvar oluyor, bazen de karamsar… “…Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki kafirler güruhundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”(12/87) mealini hatırlayınca kendini toparlıyor ve ruh halini dengede tutmaya çalışıyor.

Birey de iç içe yaşanan bu haller düzenlenmeyince topluma sirayet ediyor. Ve cinnet toplumu haline geliniyor. İnsanların nerede ne yapacağı belli olmuyor. Başınıza her an bir şey gelebilir endişesiyle tedirgin yaşanıyor. Allah korkusunun kalmadığı toplumlarda değil Sana’dan Hadramevte kadar emniyet içinde yolculuk yapmak, dışarıyla ev arasında mekik dokurken korkuyorsunuz. Hatta evinizin içinde bile emniyette değilsiniz. Neden? İmanla emniyete kavuşmamış her kişiden, her toplumdan emin olunamaz da ondan… Artık birtakım normlar da etkisini kaybetmişse gelin siz düşünün bu toplumun halini.

Mealen:” Öyle bir fitneden sakının ki içinizden sadece zalimlere erişmekle kalmaz…” (8/25) Kendi halinde bir vatandaş olmanız sizi rahat ettirmez. İç içe yaşadığınız toplumun her halinden siz de nasiplenirsiniz. Peki o halde çözüm ne? Yaşanan olaylardan ziyade olayı oluşturan sebepler üzerinde durursak daha sağlıklı bir neticeye ulaşabiliriz. 12-13 yaşındaki çocuk katliam yapabiliyorsa kötü olduğunu bildiği halde yalan söyleyebiliyorsa hırsızlık yapıyorsa onu buna iten sebep ne onun üzerinde durmalı ve çözüm üretmeliyiz. Tatmin edilmeyen ihtiyaç, öğretilmeyen kanaat, normal gibi ekranlarda gösterilen vahşetler, yukarıdaki olumsuzlukları yasatır bu topluma. Zamanından önce açıklanan şeyler de aleyhte olabiliyor. Şöyle bir tabir vardı: “Hırsızın aklına iş düşürmek.” 

İşte iç içe yaşadığımız bu toplumda fertler bu tehlikeyle karşı karşıya. Günahın, maleyaninin özendirildiği bir ortamda insanların temel ihtiyaçları olan SEVGİ ve şefkate İslam’ın ruhuyla cevap veremezsek rahatsızlık ve gerginlik durumu meydana getiren dürtüleri onları yanlışa sevk edecektir. Görülüyor ki meselemizi halletmek aslında kolay. Vedud olan Rabbimizin izniyle vereceğimiz sevgi ve şefkat… Ve: “Fitne kalkıp din tamamen Allah’ın oluncaya kadar mücadele etmek…(8/39). Elimizdeki bu güzel çözümlerle meselemizi neden halletmiyoruz acaba?

İÇ İÇE YAŞAMAK… Aynı dünyanın içinde yaşıyoruz pek tabii. Taraflar belli. Hak – Batıl. Bir arada yaşayan bu iki milletten hak ehline, batıl ehliyle içli dışlı dost olmaları yasaklanmıştır birçok ayeti kerimede. Nedeni de belirtilmiştir. “Onlar sizi ökçelerinizin üzerine gerisin geriye çeviriler.” (3/149) 3/118,119.120). “Şayet onlar sizi ele geçirirlerse size düşman kesilecekler ellerini, dillerini kötülükle size uzatacaklar. (Bir kaşık suda boğacaklar) Onlar kafir olasınız diye arzu etmişlerdir.” (60/2)

Bu gerçekler defaatle kitabı kerimimizde açıklandığı halde; “iç içe yaşıyoruz uyum sağlamak zorundayız” diyenlere, “beyinleri çatlatırcasına” bir daha ayetleri okumalarını nacizane tavsiye ediyoruz. Rabbimiz buyuruyor: “Sizinle din hususunda muharebe etmemiş, sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik, onlara adalet(le muamele) etmenizden Allah sizi men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.” (60/8) Allah stratejimizi belirtiyorken kendi indi aklımızla hareket edemeyiz. Dış dışa yaşarken içimizden Allah’ın sevmediklerine muhabbet besleyemeyiz. İçimizde taşıdıklarımız Allah’ın sevdiklerine. Hatların netleşmesi lazım. “Bile bile hakkı batıla karıştıramayız (2/43). Aynı mekanlarda yaşasak da iç içe yaşayamayız yani dost olamayız Allah’ın düşmanlarına.

İç içe yaşıyoruz birçok olay birçok hali dedik. İşte Hac+Kurban+Bayram. Bu ay ibadet niyetiyle gerçekleştireceğimiz olaylar. Söyleyeceğimiz çok şey var elbette… Lakin değerli babam Alaaddin Gürün’ü hayırla yad etmek için 1992 senesinde çıkardığımız broşür niteliğindeki Nida’mızla yetiniyoruz. Allah ona bol bol rahmet etsin. İnşallah cennette buluşacağız…

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

Hayatın akışı içerisinde ömrümüzü sürdürürken Rabbimizin birçok lütuflarından olan Ramazan Bayramı’nı ihya ettikten sonra Kurban Bayramına eriştik. Elhamdülillah…

İnsanların birbirine kaynaşmasını, ünsiyeti sağladığı gibi Rabbimize yakınlık için özel bir ibadet olan “Kurban” ı da bu bayramla idrak ediyoruz.

“Ey mü’minler! Allah’tan korkun ve ona (yaklaşmaya) vesile arayın. Ve O’nun yolunda cihat edin ki felaha eresiniz.” Maide, 35. Sözlükte yaklaşmak anlamına gelen Kurban, Allah’a yaklaşmayı, Allah yolunda malların feda edilebileceğini, Allah’a teslimiyeti ve şükrü ifade eder. Kişinin hayatta edineceği hedeflerin en ulvisi ve güzeli Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanmaktır. Allah’ın sevgisini kazanmanın yolu bellidir. Bu yol, Allah’ın Rasulü’ne tabi olmak, sözlerini ve davranışlarını kendine örnek edinmek, onun ahlakı ile ahlaklanmaktır. (Al-i İmran, 31)

İşte Allah’a ulaştıracak en yakın ve en doğru yol: Rasulleri hayatımızda örnek almak!.. Kurban vesilesiyle her sene hatırladığımız Hz. Ibrahim. O da Allah’ın sevgisini bütün diğer şeylerin üstünde tutuyordu. Allahu Teala her insan gibi onu da imtihandan geçirmek istedi. Ve İbrahim bundan başarıyla çıktı. Allah’ın sevgisi çocuğunun sevgisinden ağır bastı. Eş, çocuk, akraba sevgisi insanın yaratılışı gereğidir. Ancak Allah sevgisine, Allah yolunda cihada paralel olmamalıdır. Tevbe 24. ayet bu konuda üzerinde düşünülmesi gereken ayettir. Allah’ın sevgisi her şeyin üstünde olmalıdır. Bu sevgi kalpte yerleşince, Allah o kişinin gayesi olur. Her şeye tercih ettiği, uğrunda her şeyden vazgeçebileceği Yaratıcı’sıdır. 

“Kalpler ki, Allah sevgisinin evi.
Bizler zayıf olduğumuzdan
Koruyamamışız bu kutsi yeri…..
Gönlü sahibine verebilseydik
Boynumuzu böyle mahzun bükmezdik.”

Evet bugün Müslümanın boynu bükükse huzurlu değilse gerektiği gibi bayramını ihya edemiyor, sevinçle karşılayamıyorsa mısralarda olduğu gibi gerçek Rabb’e iltica etmediğindendir. Ra’d-28, “Haberiniz olsun ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur” buyruluyor.

Biz de bizi Allah’la haberleşmekten alıkoyan, düşünceleri kurcalayan, bütün çıkar duygulardan sıyrılmalıyız. Yalan, gıybet, haset, gaflet gibi kötü huylarımızı kurban edebilmeliyiz… Allah bizden hayatımızı ve sevgimizi kurban edip kendisine ulaşmamızı istiyor. (6/162) “Öyleyse Rabbine namaz kıl ve kurban kes”. Bize verilen müjde “Bugün dininizi tamamladım. Size İslam’ı seçtim.” Bu haber karşısında kişi şükredip, secdeye kapanmalı, niyaz etmeli ve kurban keserek teşekkür etmelidir. Elbette ki kesilen kurbanlarımızın üzerine yalnız Allah’ın adını anmamız gerekir. Çünkü kemale eren bu dinimiz hayatı bütünüyle çirkin fenalıklarından arıtıp yaşamamızı, “Dini sadece Allah’a has kılma”mızı ister. (Zümer, 3)

Kurban Bayramında idrak ettiğimiz ve gücü yetenin yerine getirdiği ibadetlerden biri de “HACC” dır.

Diğer ibadetlerde olduğu gibi Müslümanların Hacc’dan elde edecekleri birçok faydaları vardı. Bir kitaptan şu cümleleri hatırlıyorum: “Halbuki Hacc, İslam inancının teorik ve pratik olarak dünyanın her tarafından gelen Müslümanlar için senelik bir kursu olabilirdi. Fakat zamanın geçmesi ve insan hak ve hürriyetlerini hiçe sayan sosyal düzenin çeşitli güçlerinin etkisiyle insanın karakteri değişti. İnsanın, yeryüzünde Allah’ın emanetçisi olma sorumluluğunu omuzlaması için ona zaman bahşedildi. Ama bu hediye dikkatsizce kullanıldı ve günbegün yaşamayı kabul eden tembel insan tipi çıktı. Hacc ise aktif bir müslüman tipi çıkarmak için büyük bir vazife idi.” Bugünse toplumumuzda çoklarının serbest yaşayıp hayatının sonuna doğru hacc etmeye karar verdiklerini görüyoruz. Bir tasvirde bugünkü hacılar şöyle şekillendiriliyordu.

“Kişi haccın özünü anlamazsa hediye dolu bir bavul ve boş zihinle ülkesine döner.” Ama gerçeği idrak ederek Hacc eden, Hacc’daki sürekli hareket dolu ibadetle iç içe olan insan, ülkesine dönünce de mücadeleye devam edecek, “emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ve ani’l-münker”i her an gerçekleştirmeye çalışacaktır.

Sonuç olarak kalplerinde İslam’ın rükunlarını yıkmış bulunan millet, islam’ın sadece ismini taşıyan milletir. Öyleyse biz müslümanların bayramda dahi hayatımızı gözden geçirmemiz, İslam’ın rükunlarını önce en güzel şekliyle kendimiz yaşamamız ve bu emirlerin herkeste canlanması için tüm gayretlerimizi sarf etmemiz gerekir. O zaman, müslümanlar namaz için camide bir araya gelir. Hacc’da sorunlarını istişare eder, bayramları hak eder ve hayırlı bir ümmet olur. 

Bayramımızın İslam alemine hareket ve şuur vererek hayırlara vesile olmasını Yüce Malik’ten temenni ediyoruz. Çünkü O, Ğafuru’l-Vedud’dur…