Sunuş (6)

Edebiyatın Gücü

Kalbimizin kapısına vurulan gaflet kilidini zorlayarak açtıktan sonra ilk adımımızı atalım.

Ve Rabbimize Hamd ile başlayalım…

Öğrenmekte, öğrenip de anlamakta, Anlayıp da hissetmekte, hissedip de yaşamakta zorlandığımız meseleleri vahiy ışığında çözmeye çalışalım.

Duyarsızlığı, acımasızlığı, geçen her saatte beraber hesap vermeye terk edilen hayatın ne kadar idrak ederek yaşanıldığını düşünelim…

Ve bu olumsuz tavırların kapısını kapatalım. İlmi çizgide ilerleyebilmek için sizlerle bizlerin ortak noktası “Nida”mızda beraber olalım.

“Bahar günlerinden haber vermiyorsa
Bütün gazeteleri kapatmalı
Basımevinin kurşunları gül kokmuyorsa
Boş çıkmalı dört yaprak…”

Boş çıkmıyor elbette yapraklar. Yaprakların kiminde kayda değer şeyler yazılırken, kiminde de maleyani iştigal ediyor. Yazıyor her iki taraf da soğuk harbin içinde güçlü bir silah olduğunu bildiği için. Napolyon’un dediği gibi: “Kelimelerin girebildiği yerde silah patlatmaya lüzum yoktur.”

Etkisi büyük olan kelimeler giriyor gönüllere. Kelimenin kalitesine göre filiz veriyor, boy atıyor, büyüyor. Bir de prangalanıyorsa gönüller, esaret başlıyor o anda. Malik bin Nebi, “Çağa Tanıklığım” adlı kitabında şu ifadeye yer veriyor: “Siz şu anda oturduğum sandalyeye hükmedebilirsiniz; bana ise asla hükmedemezsiniz.” 

Evet yeter ki gönüller prangalanmasın. Gönüller prangalanmadıkça dış etkenler hep başarısız olacaktır. Bunun için kültürlü, güçlü imana sahip olmamız gerekiyor. Eğer kültür yoksa bir halkta, “Edebiyat” zararlı bir silahtır. Eşkiyanın elindeki silah gibi. İşte bunun için kayda değer her şeyi yazabildiğince yazmalıyız. Hayat kısa… Fakih olan, davası olan kimseler yazmalı. Yoksa Ebu Hanife’nin dediği gibi; “Mütefekkirlerin aydınlatamadığı toplumları şarlatanlar aldatır.”

Düşünelim edebiyatın gücünü İslami edeple değerlendirelim bu güzel nimeti. Yıllardır; “Sanat sanat için midir, sanat toplum için midir?” diye tartışanlara yol göstererek; sanat da her nimet gibi Allah’ın rızası içindir diyelim. Sanat ve Edebiyat Allah’ın rızası için olmadıkça hiçbir şeydir. Davası olmayan… gibi… 

Atom silahı nasıl kötülerin elinde kötü ise edebiyat da kötülerin elinde kötüdür. Ve Edebiyatın gücünü bildiğindendir ki Resulullah’ın, Kab bin Eşref’e ölüm fermanı verdirdiğini tarih kaydeder.

Edebiyatımızı edeplendirelim. Halkın hoşuna gidecek sözlerle kendi çıkarlarını güden “Demagog”ları görünce şu ayeti hatırlayalım; “Onları gördüğün zaman gövdeleri hoşuna gider. Eğer söylerlerse sözlerini dinlersin. Onlar giydirilmiş odunlar gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerinde sanırlar. Düşman onlardır. O halde onlardan sakın. Allah gebertsin onları, Nasıl olup da (Haktan) döndürülüyorlar” Münafikuni 4

Gerçekten de bu Edep(siz)çiler öyle korkak ve basiretsizler ki kendi lehlerine söz söyleyen edeplilerin sözlerini de ters anlıyorlar. Bir takım yaldızlı sözlerle kendilerini aldattıkları gibi masum halkı(!) da aldatıyorlar. “(O gün) aleyhlerinde söz hak olanlar (şöyle) demiştir: “Ey Rabbimiz! İşte bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz nasıl azmışsak onları da öylece azdırdık…” (Kasas: 63) 

Ebu Zehra: “Güzel konuşanların şerrinden Allah’a sığınırım” demiş. Biz de o tarzda güzel konuşanlardan Allah’a sığınırken; Kökü sağlam olan güzel söze (Kelime-i Tevhid) talip olup yazanların, konuşanların, sözlerine talip oluyor;onları okumak için sayfaları çeviriyoruz. Geçen sayıda Ömer Şevki Hotar abimizin de yazmış olduğu gibi; “İlim – amel ve bu ikisini birbirine kopmaz biçimde yapıştırırsak” yazım hayatına devam eden yazarlarımıza Allah rahmet etsin diyoruz. Ağustos sayımızda buluşmak umuduyla. 

Sani-i olan Rabbimize emanet olun.