Sunuş (8)

Eylül’de Gel

Allah’a hamdolsun. Rahmet ve bereketi üzerimize olsun…

Bu ay sonbahar mevsiminin ilk ayı. Mevsimler düzenli aralıklarla ömrümüzü etkileyerek geçip giderler ve yeniden gelirler. Yaz gelecek… Kış gelecek… Güz gelecek… İlkyaz gelecek… Beklentilerimiz, umudumuz, sabırsızlığımız… Yaşamamıza anlam katmıyor mu?

Artık; yapraklar yavaş yavaş sararıp dökülecek… Bir ezgide söylenir; “Gururlanma insanoğlu ölmemeye çare mi var. Hazan olmuş bir güz gibi solmamaya çare mi var.”

Yok çaremiz. Sararan yaprak düşüyor, zamanı gelen insan gidiyor. Bekleyip yeniden doğmak üzere.

Evet bu ay Eylül ayı. Neler yazabiliriz diye düşünürken takvimlere baktığımızda bir çok değerli şahsiyeti bu ayda kaybetmiş ve önemli olaylardan bazılarını bu ayda yaşamışız.

Eylül ayının ilk günlerinde, kargaşaların dahi görüleceği bir gün yaşanıyor.” Dünya Barış Günü” ve “2.Dünya Savaşı’ nın başlaması”

Allah’ım bu insanlar hangi yüzle ” Barış günü” kutlayacak. Kiminle, ne adına, nerede, niçin barış yapacak. Hangi yüzle! Lâkin utanacak yüzleri yok ki utanalar….Bu pişkinlik insanlığın hangi döneminde vardı acaba. Bir takım davranış bozukluğu olan zavallılar gibi, ne denirse; “Yağmur yağıyor” diyorlar. 2. Dünya savaşında Hiroşima’ya, Nagazaki’ye atılan bombalar, ölen insanlar unutuldu mu? Unutuldu. Bir dönem sonra şuan savaş halindeki ülkeler de unutulacak. Ne adına öldükleri meçhul kalırcasına. 

Ve Barış. Barış güvercinleri çoktan uçtu gitti. Herhalde dönmemecesine, zira, adalet kayboldu. Adaletin olmadığı ortamlarla Müslüman nasıl barışabilir.

Yağması adlı kitapta “2. Dünya savaşında dünyanın yaşadığı olaylar ve barış çalışmaları…Eğer etkilerini düşünmeden sadece zafer üzerinde durur. Tüm olanaklarımızı zaferi sağlamaya yöneltirseniz… Barış getirdiklerinden yararlanamayacak kadar yorgun düşersiniz. Yorgun düşebileceğiniz gibi böylesine bir barış yeni bir savaşın mikroplarını taşıyan kötü bir barıştan başka bir şey olmayacaktır…..Bir zamanlar barış ve demokrasi şampiyonu geçinen büyük devletler bile bugün neredeyse kendi dertlerine düşmüşlerdir.” diyordu.

Fıtrata ters hareketlerle yaşayan insanlıktan barış beklenebilir mi? Kendisi ile barışık olamayan başkalarıyla barışabilir mi?

“Yerde ve Gökte Allah’tan başka ilahlar olsa idi, yer ve gök fesada uğrardı. Arşın Rabb’i olan Allah onların isnad ettikleri vasıflardan münezzehtir.” (Enbiya 22)

“La ilahe illa Allah” demedikçe maddede ve manada, ruhlarda ve sosyal hayatta barış olabilir mi? Kur’andan aldığımız öğütle bu mümkün değil. 

Barış diyebilmek için ilahi Kelimetullah için çalışmalıyız.

Bu ayda okullar da açılacak okulların açılma heyecanıyla öğrenciler sevinçli (!) veliler tedirgin. Kendi yağıyla idare eden ailelere ekstradan okul masrafı. Rayına oturtulmayan eğitimin faturası tâbii ki kuzu kuzu baş sallayan millete mal olacak. Aileler ne yapacağını şaşırdı. Ne yapsın. Kazançla harcama orantılı değil. Haliyle kazanç kefesi hafif kalacak.Düşünün bir aileden biri üniversite, biri ortaokul, biri de ilkokul. Ne çare. Sızlanmak fayda vermiyor. Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin. Yeteri kadar değil fazlasına sahip olan kapitalistlerden yardım bekleyemezsiniz herhalde. Bu insanlar “Ekmek bulamazsanız pasta yiyin” derler.

Artık halk olarak biz kendimiz dayanışma için de olalım.”Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul’un” verildiği bu dengesiz zamanda birbirimize destek olalım. Uyanalım.

Eğitim yılımız hayırlara vesile olsun inşallah. 

Biz hayat okulunda ilerlerken “Nida “mızın öğretmenlerinden Eylül ayında da istifadelenmeye başlayalım.

Allah’a emanet olalım.