Sunuş (32)

Af(f)et

Geçtiğimiz ay yaşanan olaylar… Çok acı ve sabredilmesi de bir o kadar zor. Fakat bu afetle imtihan edilenlerin başka çıkar yolu yok. Sabretmek, bu imtihanla ecir kazanmaya çalışmak ve bu acılardan kendimize ders çıkarmak ve Rabb’imizin günahlarımızı bağışlaması için af dilemek.

Başımıza gelen musibetlerin ellerimizle  işlediklerimiz yüzünden 42/30 olduğunu Kur’an bildiriyor.

Yine Nisa suresi 123 de de “Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalanır ve o, kendisine Allah’tan başka ne bir yar ne bir medetkar da bulamaz.” deniliyor. Çantay’ın mealindeki dipnotta “bu ayette bahsedilen ceza múminin günahlarına kefaret olan dünyevi cezadır. Hadis: “Allah kime hayır murad ederse ona musibet verir” diye açıklama yapılmış. Şura suresindeki ayetin dipnotunda da şu hadis verilmiş, “hastalıktan ve başka şeylerden musibete uğrayan hiçbir Müslüman yoktur ki Cenab-ı Hak o sebeple ille onun günahları düşürür, ağaç yaprağını silktiği gibi. Allah kulunu türlü türlü musibetlerle günahlardan temizler. Ta ki kıyamet gününde onun yükünü hafifletmiş olsun. Yoksa onun affı, rahmeti olmasaydı kul daha ilk adımda helake uğrardı.

Bu açıklamalarla teselli bulacak olursak depremde Müslüman olarak ölenler için rahat olmalıyız. Kalan müminler de zaten avantajlı çünkü o başına bir sıkıntı gelirse sabreder müjdelenir, refaha şükreder yine müjdelenir.

Ya bunun dışında kalanlar. İşte en büyük afet, imansız yaşamak ve ölmek… Her yara bir şekilde sarılır veya zaman onu kuller, fakat sarılamayan, onarılamayan biricik felaket, imánsız ölmektir. İşte üzüleceksek buna üzülmeli kalanların müslümanca yaşayabilmeleri için gayret göstermeliyiz.

Yeryüzü depremini bir kere daha yaşadı, gözümüzün görmediği taş ve topraklar yerin altında birbirine girdi ve yeryüzünü talan etti küçük bir kıyamet görüntüsüyle… Belki de gerçek kıyamete hazırlansın diye bir uyarıydı insanlığa. Mışıl mışıl yataklarınızda her zaman böyle uyuyup uyanamazsınız diyordu insanlığa. Düşünmediğiniz, ağzınızın tadı bozulmasın diye hatırlamaya çalışmadığınız ölümü hatırlayın diyordu insanlığa. Dışı gösterişli mimarilere güvenmeyin; lükse, refaha düşmeyin diyordu. Hayatın kabuğuyla değil özüyle ilgilenin diye haykırıyordu adeta deprem. Ve daha birçok dersler veriyor bize bu afet, tabii alınıyorsa. Yüreklerden çekilmişse Allah korkusu ne depremin tesiri kalır ne de belanın.

Yüreklerde deprem yaşanmalı. Depreşmeli harekete geçmeli. Enkazın altındaki ölüler gibi enkazın üstünde ölüler olmamalı. Dimdik ayakta, yaşamayı fırsat bilip salih amel işlemede acele etmeli. Aramızdan ayrılmış ebedi mekânlarına gitmiş bu insanlar, ağızlarına toprak dolduğu için artık konuşamayan insanlar bize ibret vermeli. Henüz konuşuyorken Hakkı konuşmanın, Hakkı yaşamanın gayretinde olmalıyız.

Gerçekten de afet insanların başına gelebilecek en korkunç şey. Bir zamanlar davaları olmadığı için canı sıkılan insanların can derdine düşmesi çok acı, buna rağmen bazılarının olaylara inatla normal bakmaya çalışmaları, lakayt davranışları daha da acı. Deve kuşu politikası güdenlerin hali de çileden çıkartıcı. Ya bu manzarayı sadece seyreden seyircilerin hali daha da içler acısı. Gözlerden süzülen yaşlar, içe akan yaşlar, cidden acı çok büyük.

Bu acılardan sıyrılmanın tek yolu belli. Belli de insanlık bunu kullanmayı akledemiyor. Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak neden bu kadar zor geliyor insanlığa.

Düşünseydik, akletseydik. Yanlış uygulamalar bir kartopu gibi büyüye büyüye bir çığ oluştu. Ve insanlık bu haliyle kendi oturduğu dalı kesiyordu. Kim isterdi oturduğu dalın kesilmesini lakin cehaletin insana her şeyi yaptırdığını görüyoruz. “Ey Ademoğlu, Rabb’ine itaat et ki sana akil denilsin. Ona isyan etme! Yoksa cahil diye anılırsın.” denilmiş bir kelamı kibarda.

Cahilin tedbiri, düşüncesi köksüz ve çürütür ki bugün afet bölgesinde alınan tedbirlerin komikliği bunu tescilliyor.

Bu afetle ilgili çok şey yazıldı, ifade edildi. Biz de birnşeyler ifade etmeye çalıştık. Sadece bununla kalınmayacağını biliyoruz. Acı çeken birine güzel nasihatler etseniz de o bunu anlamayacaktır, önce onun yarasını sarmalıyız. Sararken de merhemimize iman iksirini de katmalıyız. Aksi halde bu acıdan kurtulduktan sonra insanlık yeniden eski haline döner. Belki dua ederiz. Ya Rab! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme, diye de acaba sesimizi ne kadar duyurabiliriz.

İnsanlık; dinde salah, hali ıslah ve zulümden sakınmakmış. Biz de Nida ailesi olarak bu hali yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.

Ve yine Nida ailesi olarak, bu acıları yaşayan herkese Allah’ın sabır vermesini, göğüslerine genişlik vermesini, işlerini kolaylaştırmasını temenni ediyor, dua ediyoruz. Duayla birlikte sıkıntılarını bizlerle paylaşmak isteyenlere de gücümüzce yardımcı olacağımızı da belirtiyoruz.

Bu tür afetlerin affımıza vesile olmasını ümit ediyor ve dua ediyoruz:

YÜCE ALLAH’IM! SEN BİZİM GÜNAHLARIMIZI Affet. BİZİ BİZE Bırakma. BİZE İBADET YOLLARIMIZI GÖSTER. BİZİ ETTİĞİN İMTİHANLARDAN BAŞARI İLE ÇIKMAYI NASİP ET. Amin.

Afetten affedilmeyi, depremden güzel hallerin depreşmesini, felaketten selamete girmeyi, zelzeleden Zilzal suresini tefekkür etmeyi temenni ediyoruz.

Bu ayda öğrencilik hayatı başlayacak kişilere bu döneme doğrulukla girip, doğrulukla çıkmalarını tavsiye ediyoruz. Ve hepimizin hayatta bir öğrenci olduğunu, karnelerimizi ahirette alacağımızı bir kere daha hatırlatıyor ve hepimizi Allah’a emanet ediyorum, sessizleri de Allah’a havale ediyorum.