Sunuş (33)

Çaresaz

Kovulmuş şeytandan, şeytanın dostlarından ve her türlü kötülükten, şanı yüce Rabb’ime sığınırım.

İşte çarem!….

Bir engelden, sıkıntıdan veya zor durumdan kurtulmak için yapmam gerekeni yapmak; O yüce Yaratana sığınarak olması gereken şekilde harekete geçmek.

O da ne? Çevremiz naçar insanlarla mı kuşatılmış? Ne yapacağını bilemeyen, acziyeti kabullenmiş insanlar. Sizce bu hal doğru mu? “her derdin bir dermanı”, “her halin bir çaresi” varken bu naçarlık da niye?

Tedbir aldınız mı, vasıtalara müracaat ettiniz mi, ilaçları kullandınız mı? Bütün bunları yaptınız da işin sonucu istediğiniz gibi olmadı mı?

Olsun siz gene de naçar olmayın. Çaresiz olarak diyorum ki tevekkül edenlerin biçareliği olamaz. O düşünür ve atasözünü tutar: Çaresi olan şey için acze düşme, çaresi olmayan şey için gözyaşı dökme…

İşte ben bu sözü tutuyor ve dua ediyorum. Ya Rabb’i! Değiştirebileceğim şeyleri değiştirme gücü ver bana; değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme feraseti ver bana.

O zaman hayatın idamesi daha kolay oluyor.

Sevdiklerimize sahip olamıyorsak, sahip olduklarımızı sevmeye çalışmak… Yürüyemiyorsak oturmayı öğrenmeye, onu da yapamıyorsak yatarak yapabileceklerimizi yapmaya gayret göstermek. Bütün bu gayretlere rağmen çarnaçar kaldıysak yine çare var. Allah insandan takatinin yetmediğini istemiyor. Ne güzel çare: Allah’a teslim olmak.

“Yeryüzü genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah’tan yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı…” 9/118

Biz de bir hatamızdan dolayı bunalabilir, sıkıntıya düşebiliriz ama çaresiz değilizdir, samimiyetle tevbe eder Allah’a sığınırız. Halk tabiriyle çaresiz hastalığa tutulabiliriz belki ama onun da çaresi sabırdır. Ki azimle sabır bir insanda varsa aşılamayacak engel yoktur. Aşamadığımız noktada da İbrahim HAKKI gibi:

“Naçar olacak yerde/ Nagâh açılır perde/ Derman eder ol der de/ Mevla görelim neyler/ neylerse güzel eyler.” der bekleriz.

Mevlam bizim için her şeyin hayırlısını vermiştir. Fakat naçizane insan bunu idrak edemez de çoğu zaman isyan eder. Bu ne cüret! Yaratana asi olmak. Olacak şey mi? İslam’dan uzak olan biçarelerden her türlü isyan ve zulüm beklenir. Beklenir de bunlar karşısında çaresizmiş gibi duran Müslüman’dan bu hâl beklenmez.

“Size ne oluyor ki Allah yolunda acz-ü ızdırap içinde bırakılıp: ‘Ey Rabbimiz, bizi ahalisi zalim olan şu memleketten çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla’ diyen erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda düşmanla çarpışmıyorsunuz?” 4/75

Bir de çareyi yanlış bulanlar var. Zorlandıklarında çare olarak taviz verenler, “denize düşen yılana sarılır” deyip yanlışa iltica edenler, çareyi kaçmakta bulanlar, çare olarak mazeret bulanlar ipe un seren ler, yalana başvuranlar ve feryat edenler. Sadece feryat edenler… “Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar” diyelim Akif’in ifadesiyle.

Bir hikaye anlatırlar, konuyla ilgisine binaen aktaralım: Sütün içine düşen iki kurbağadan biri acze düşüp nasıl çıkacağı hakkında düşünmeden kendini bırakınca ölüme mahkum olmuş. Diğeri ise ye’se kapılmadan çırpınmaya başlamış. Çırpındıkça sütün üzerinde biriken yağın üzerine çıkıp beklemiş. Ve nihayetinde bir kurtaran olmuş.

Sanırım mesele burada çözümleniyor.
“Aldatsa da tahminimi binlerce heyula,
Azmimden fütur eylemedim, ye’si bıraktım.”

Yeter ki çare arayalım. Bizim gücümüzün bittiği noktada muhakkak Allah’ın yardımı gelecektir. Yazının başından beri bunu ifade etmeye çalışıyorum bir çâresâz olarak. Bir meseleyi çözümlemek için çalışmak ve çalışkan olmak gerekli. Fakat çalışmak için önce şart olan da İSTEK. O yoksa hangi vesileyle biz ilerleyelim.

Meyus bir şekilde bakar ve Akif’in sözünü terennüm ederiz: Mahşerde mi biçarelerin yoksa felahı?! 

Korkarım ki biçareliğe razı olanlar ahirette de cehennemin karşısında aciz kalacaklar. Ölümü ısrarla isteyecekler fakat bulamayacaklar.

“Varmak istersen eğer bir maksada/ tuttuğun yollar tükenmekten muarra olsa da/ Şedd-i rahl et, durmayıp git, yolda kalmaktan sakın” diyen Sadi’den böyleleştirerek: Allah’a kavuşuncaya kadar onun rızası için çalışmak. Var mı başka alternatifi olan? Bu yük aczinden Allah’ım, çekeceğim naçarım! / hevamdan sana sığınır, senden sana kaçarım!

Bir de işleri çıkmaza sürükleyen insanlar var. Sanki ısrarla olayların çözümlenmesini istemiyorlar ve de sızlanıyorlar. İşte bunalan insanlık… Çare İslam’da iken onu anlamaya çalışmayıp izm’lerin arkasından koşturuyorlar. İlaç kullanmayan hastaya doktor ne yapsın… Deprem ne yapsın. Okumayan gafile Nida dergisi ne yapsın…

Dergimiz Nida ekim sayısında yine dolu dolu. “Ölüm”den, İmanı artanların biz olduğuna dair yazılanlar, darlıkta ve bollukta dua etmemizi öğütleyen yazıya, külfetsiz nimetlere cennette sahip olacağımızı hatırlatan yazıya, düşünce ve dua yumağıyla harekete geçmemizi öğütleyen yazıya, sevginin tükenmemesi için yapılan nasihatlere, iyi geçinmek istemeyen eşlere, çocuklarını şımartanlara yazılan mektup ve daha birçok güzel yazıyla 33. Sayısına imza atan dergimize Allah’tan hayırlı ömürler temenni ediyoruz. Siz okuyucularımızın da varlığını hissetmek istiyoruz. Kafası düşünen, eli kalem tutan herkesi yazmaya davet ediyoruz.

Hayrı yaşayan, hayrı yazan, hayrı konuşanlardan olmakta kararlı olan müslümanlardan olmamız duasıyla… Allah’a emanet olunuz.