Sunuş (34)

Düşüncelerimi ifade etmeye çalıştığım sayfanın statüsü nedir? Başlığa “SUNUŞ” takdimi yerleştirilmiş.

Neyi sunuyoruz, nasıl sunuyoruz, ne için sunuyoruz?

Bu başlık bana bu sorulara cevap arama isteğini oluşturdu.

“Sunmak” fiili bizim için neden gerekliydi? Bu vazifeyi sağlıklı bir şekilde yapabiliyor muyduk? Sorulara yeni sorularla cevap ararken müslüman olarak zaten cevabımız netti.

Neyi sunuyoruz?

Tabii ki Yaratan Rabb’imizin Rahman ismiyle bize sunduğu her ihsanı… “…Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun..” 28/77 ayeti celilesiyle emrolunduğumuz şekilde icra etmek. Bize en güzel şekilde Rabb’im sunmuş yarattıklarını. Ne kadar ararsa arasın göz onda bir kusur bulamaz.

“O, birbiriyle ahenktar yedi gök yaratmış olandır. O çok esirgeyici (Allah)ın yaratışında hiçbir nizamsızlık göremezsin. İşte gözünü çevir, hiçbir çatlak görecek misin? Sonra gözünü iki kere daha çevir. O göz, hor ve hakir (aradığı kusuru bulamayarak) yine sana dönecektir ve o artık yorulmuştur.” 67/3-4

Haklı olarak diyebiliriz. “O yaratan Allah, elbette onun yarattıklarında kusur olamaz”. Kusur aramak da abesle iştigal etmektir.

Neyi sunacağımızı belirledikten sonra, nasıl sunduğumuz da çok önemli…

Nasıl sunacağız?

“(İnsanları) Rabb’inin yoluna hikmetle (hakkı açıklayan, şüpheleri gideren delillerle, sağlam hüccetlerle), güzel öğütle (ikna edici sözlerle) davet et. Onlarla mücadeleni en güzel hangisi onunla yap..” 16/125

Çantay’ın mealinde, birinci kısmın (yani hikmetle davetin) münevverler için, diğerinin de (güzel öğüt) avam için olduğunu yazıyor.

Öyle ya, insanlara anladıkları dilden sunmak gerekir sunulması gerekenleri.

Bir ikramı misafire hazırlarken, sadece güzel görünüm ve lezzet yeterli değildir; onu sunan kişinin de güler yüzlü, sevgili ve şefkatli olması gerekir. Onu niçin ikram ettirdiğini de hissettirmesi gerekir. Geri planda menfaat olan ikramlar kişinin boğazına dizilir.

“Mallarını (Allah yolunda) harcayıp da sonra o harcadıklarının arkasından bir başa kakış ve bir eziyet takıp katmayanlar (yok mu?) Onların Rabb’leri yanında mükafatları vardır….”2/262

İşte sunuş tarzındaki gaye… Ki biz en güzeli en güzel şekilde sunarak ‘niçin sunduğumuzun’ cevabını da bulacağız ve erinmeyeceğiz, zevkle ve şevkle yapacağız..

“Mallarını gece gündüz, gizli aşikar (Hak yolunda) harcayanların, işte onların, Rabb’leri katında mükafatları vardır, onlara hiçbir korku da yoktur, onlar mahzun da olacak değillerdir.” 2/274

Vermek, sunmak, arz etmek… Arz talebe bağlıydı ya… Biz de bizden isteyen Rabb’imize arz ediyoruz ki salih amellerimizi, o da isteğimiz karşısında bize Cenneti sunsun. Sunulur Cennet en güzel şekliyle…

“Yüzler vardır o gün güzeldir. (Dünyada itaat ve ibadetle) çalıştığından dolayı hoşnuttur, yüksek bir Cennettedir, orada boş bir laf işitmez. Orada daima akan bir pınar, orada yüksek tahtlar…” 88/8-13 vs. vs.

En güzele mukabil, en güzeli sunma gayretinde olmalıyız. “Ben yaptım, ister kabul et, ister etme” psikolojisine girmemeliyiz. Kabul edilmesi için dua etmeliyiz. “Ya Rabbi kusurlarımızı Settar isminle ört” diye.

Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah’ımıza yakinen kendimiz sunmalıyız dualarımızı, amellerimizi. “ben kimim ki Allah benden kabul etsin” yanılgısından kurtarmalıyız böyle düşünenleri. Allah kendi rızası için yapılanları zayi etmez; etmediği gibi de kat kat fazlasıyla verir.

Ben de sizlere isteğim doğrultusunda arz edilen yazıları derleyip sunmak görevini ifa ediyorum. Sunarken, Rabb’ime de salih amel olarak sunmak istiyorum dergimiz Nida’yı. 3. Yılını tamamlamaya ramak kala istekleriniz varsa sunmanızı rica ediyoruz. Arz talebe bağlıydı ya. Gerçi bu söz her zaman için geçerli değil. Kafirler istemese de biz İslam’ı arz etmeye devam edeceğiz zira bizden istenilen bu… Kalın hidayet üzere, Allah’a emanet olun.