Nida Dergisi / 193. Sayı / Kasım-Aralık/ 2019
Bir insan düşleyelim… Yüce hayal ve yüce ideallerle bir yola çıksın. Yolun zorluklarına dayansın, yolun yolcusu iken hazırlıklar yapsın ve yol alırken de eksiği gediği tamamlasın. Bu yol alışta yeni yerler, yeni keşifler, yeni insanlar yeni yöntemler tanısın. Bunların her biri ona kendini yenileme imkanı tanısın. Bu yenilenme, coşku ve heyecana dönüşsün. “Yeniden yeniden” diyerek güne başlasın. Her tamamlanan günün, yeni bir heyecana hâmil olduğunu bilerek uykuya dalsın. Düşlerinde bile kıpır kıpır uyusun. Uyandığında güne “vira bismillah” diye başlasın. Seherin güzel cıvıltıları eşliğinde Rahman’a secde eylesin. Salâtın secdelerinde Rahmân olan Allah’a yakarışında ihsanı gözetsin ve Allah’ın ihsan edenleri sevdiğini bilerek adımlarını atmaya başalsın. Helalinden ilim, fikir ve rızık aramak üzere yeryüzüne çıkmak üzere hazırlansın. Sükunet ve huzur bulduğu evinden akşama özlemle dönmek üzere çıksın. Karşılaştığı ilk insan onu Allah’ın selamı ile selamlayarak halini hatırını sorsun. Bunu yaparken gözlerini kaçırmadığını hissettirirsin ve sıcaklığı ile doğan güneşe eşlik ederek yüreğini ısıtsın.
Huzmelerin yansıttığı aydınlatma ile yüzler ışıl ışıl parıldasın. Bu sinerji ticarete yansısın, okuldaki öğretmene, hastanedeki doktora, adliyedeki hakime, sokakta rüzgarın savurduğu ( insanların çöplüğe çevirdiği sokağı değil) çöpleri süpüren kişiye A’dan Z’ye herkese…
Işıl ışıl yüzler, gözlerdeki pırıltı bakmalara doyamayacak yansımada. Şantiye olan dünyada, ilk inşaatını almış müteahhidin heyecanı gibi itinayla, mimarı olan Rabbi Allah’ın projesini uygulamaya koymakta…
Aksamalar ve eksiklikler onun heyecanını söndürmemekte. Çünkü o heyecanını kat sakinlerinin vereceği meblağda değil, alemlerin Rabbi Allah’tan alacağını bilerek inşasına devam etmekte. Proje o kadar güzel ki heva ve hevesinin projeyi bozması ihtimaline karşı sadece projeye itaat etmekte… Ve çıktığı her kat ve her dizayn içeride ve dışarıda onu heyecanlandırmakta ve yeniden yeniden diyerek zamanın bitmesinden endişelenmekte. Zamanla yarıştığını bilerek ihtirası kontrol altına alarak hayır olan her işi acele ve özenle bitirmekte… Her bitiş sadece rabbi olan Allah’a rağbet ederek yeni bir işin başlangıcına zemin hazırlamakta. Bir işi bitirdiğinde diğer işe girişmenin heyecanı onu zinde tutmakta… Bir an heyecanını kaybedecek olsa gevşeme ihtarını hatırlayıp kendine çeki düzen vermek için şart koşulmuş işleri azimle yerine getirmekte…Evrenin sahibi Allah’ın kendisinin ayaklarını haritada sabit kılması için onun dini İslam’ın anlaşılması ve yaşanması noktasında elinden geleni yapmakta…
Bu düşlediğimiz insan sizce yılar mı? Yılgınlık da neyin nesi!..
Yılgınlık Allah’tan ümidini kesmiş Allah’ın nimetlerine nankör kesilmiş kimsenin hastalığı. Ya da iki arada bir derede kalmış insanın haleti ruhiyesi. Peygamberlikten yılmış, görevini askıya almış, artık yapabileceğim bir şey kalmadı diyen bir peygamberimiz var mıdır? Hani onlar bizim için nadide örneklerdi! Enerjisini Allah’tan almayan, alamayan insanlar yılgınlık hastalığına düçâr olurlar.
Yılgınlık, Allah’ı unutmanın yan tesiri olarak insanda meydana gelen maraz. Kişi Allah’ı unutunca Allah da ona kendisini unutturuyor. Kendisini unutan insan yapabileceklerini de unutuyor. Yapabilme isteğini ve güvenini kaybeden insan bir erozyona maruz kalıyor. “Kendilerini yenilemeyenler yenilirler” demişti bir düşünür. Bir insan düşleyin ki hayatını tekdüze yaşıyor, yani otomatiğe bağlamış. Bir robot gibi gün içerisinde üzerine düşen vazifeleri “ah vah” ede ede yapıyor. Ecir getirecek ve kendisini arındıracak namazı ve zekâtı ilene ilene eda ediyor. Suratı turşu satarken insanların kendisine gülümsememesinden şikayet ederek “bıktım şu insanlardan” diyor. En güzel şekilde yaratılmış ve tek güzel din İslam’a müntesip olduğunu söylerken asık suratlı tüccarlara benziyor. Kişinin yüzüne gülümseme olarak yansımayan bir inanç O’na nasıl neşe verebilir. Külfetten başka bir şey değildir inanç, onun inancı. Kişideki inanç imana dönüşmüyorsa sinesinde yüktür. Bir yükü sonsuza kadar taşıyamaz insan. Gelişmiyorsa, meyveye durmuyorsa, donuklaşmışsa, hangi yaşama sevincinden, hangi iman neşesinden bahsedilebilir. Yaprak düşüyorsa, bir dal budanıyorsa o ağaçtan ümit taşıyordur bahçıvan o ağaç için. Nefes alıp veriyorsa bir hasta ümit taşıyordur doktor o hasta için. Makineye bağlanmışsa, beyin ölümü yaşamışsa ne yapsın doktor, o hasta için. Ümidini kaybetmiş, yılgınlığa kapılmış bir kişi melânet hırkasını giymiştir. O hırkayı çıkarmadığı müddetçe iflah olmaz.
Eni yerlerle gökler arası kadar geniş cennet vaat edillmişken bir de Allah’ın rızası varken neyin yılgınlığı… İmanını, davasını, inancını kaybetmenin habercisi olmasın yılgınlık!..
Beceriksizliğin, mücadele ruhunu kaybetmenin, tembelliğin, ataletin, boşvermişliğin, bireyciliğin, sistemsizliğin, materyalsizliğin, statükoculuğun, hayalperestliğin habercisi olmasın yılgınlık!..
Bıkmadan, usanmadan, kesintisiz ecir vaat eden Rahim olan Allah’ın kullarına yılgınlık yaraşır mı? Kapıdan kovulsa bacadan girecek kadar kararlı, yanlışlar üstüne yanlış yapsa tövbe edecek kadar bilinçli, hezimete uğrasa zaferi ümit edecek kadar mütevekkil, düşmanı mağlup edecek tanklara tüfeklere sahip olsa dahi umutla gücün ve kararın Allah’a ait olduğunu bilen yanılgıya düşer mi?
Dünyanın bir imtihan yeri olduğunu unutan kişi, yılgın kişidir.
“Büyük bir kalabalık size doğru geliyor” diyenlere “eyvah öldük bittik” diyen kişi yılgın kişidir. “Nice az bir topluluk nice kalabalıkları altetmiştir” diyebilen kişi, yıldırmak isteyen kişilerin tuzaklarına düşmeyen kişidir.
Yılgın kişilerin haberlerine, sözlerine itibar etmeyin. Bataklığa düşen kişiye el uzatılmadığı gibi yılgın kişilere de kulak verilmez. Hareketin bittiği yerde bereket de biter. İmanın salih amelle birleştiği kişilikte yılgınlık değil azimet olur.
Bireyde meydana gelen yılgınlık hastalığı zamanında tedavi edilmezse toplumlara da sirayet etmeye başlar. Toplumsal yılgınlıklar o toplumları hezimete sürükler. Hele o toplumun yekûnu Müslümanım diyenlerse bu yılgınlık bâtılIn hegemonyasının altına gidileceğinin haberini vermeye başlar. Bâtılın karşısında yılgınlık gösteren kişi veya kişilerin secdeleri seccadelerde kalır. “Ya kemâl-i ciddiyetle iyiliği emreder kötülüğü nehyedersiniz ya da şerliler tepenize musallat olur o zaman dua edersiniz de lakin dualarınıza icabet edilmez” diye bir rivayet hatırlıyorum.
Toplumlar için kıyamet işte o zamandır.
Yılgınların çoğaldığı bir toplum hedefini kaybetmiş bir toplumdur. Böyle bir haber varsa tez elden elbirlik hayra davet eden, iyiliği emreden kötülüğü nehyeden toplumun bireyleri olalım; umulur ki iflah oluruz.